Paylaş
Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Ak Parti ileri gelenlerinin ve hükümetin gündemini hala Gezi olayları belirliyor.
Akıllarının ve fikri enerjilerinin önemli bir bölümü Gezi olaylarında takılı kaldığı, burada da belki Ak Parti iktidar olalı beri ilk kez ‘savunmacı’ bir çizgide olunduğu için, bütün dünyayı bu pencereden görme eğilimi var.
‘Elinizdeki tek alet çekiçse bütün sorunları çivi olarak görmek’ gibi bir şey bu. Gezi olayları, Başbakan için de, iktidar için de fikri anlamda bir dönüm noktasını oluşturuyor. Mısır’daki askeri darbeye de Gezi penceresinden bakılıyor; Suriye’de olan bitene de; Avrupa ve Amerika ile ilişkilere de.
Ve elbette demokratikleşmeye, özgürlüklerin genişlemesine, geniş toplum kesimlerinin devletle olan sorunlarının bitmesi ihtimaline de Gezi penceresinden bakılıyor; ekonomiye de, uluslararası piyasalara da, Merkez Bankası’nın faiz arttırır gibi yapmasına da...
Bütün bunlar ciddi tökezleme belirtileri.
Bu tökezlemenin ardında yatan ise tek bir neden var: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tek başınalığı, kendi kendini soktuğu yalnız durum.
Kastım şu: Bundan tam bir yıl sonra Türkiye’de siyasetin kartları yeniden karılmış olacak. Ve bu kartların ne şekilde karılacağına dair esas kararı da Başbakan Erdoğan verecek.
Ama henüz bu kararı vermedi; ne karar vereceğini kafasında tartıyor.
Erdoğan açısından verilecek karar şu: Cumhurbaşkanlığına aday olsun mu, olmasın mı?
Cumhurbaşkanlığı konusunda olası Anayasa değişikliklerinin 330 oyla Meclis’ten geçmesi zor, geçse bile referandum da kolay değil. O yüzden Ak Parti fazla zorlamayacaktır.
Yani mevcut Anayasal yetkilerle ve biçimle Cumhurbaşkanı olup olmamaya karar verecek Erdoğan. Eğer olmaya karar verirse ve gelecek yıl temuz sonu-ağustos başında yapılacak seçimi de kazanırsa, bu kez partisini ne yapacağına, partiyi kime emanet edeceğine karar vermek zorunda.
Ve birbirine yakından bağlı bu iki karar konusunda Başbakan Erdoğan başka kimseyi yanına yaklaştırmıyor, kararı tek başına vereceğini belli ediyor.
‘Yalnızlık’tan kastım bu. Erdoğan tepede tek başına ve önce partisi, sonra da bütün Türkiye onun ağzına bakıyor.
Ve Erdoğan ülkede olan hemen hemen her şeyi kendisine karşı veya kendisinden yana diye sınıflıyor bu süreçte. İşte Gezi olayları Erdoğan’ın zihni siyaset haritasında buraya oturuyor.
Bir türlü Gezi olayları gündeminden çıkamıyor; doğrudan kendisini hedef alan bu sokak siyasetini bir türlü yerli yerine koyamadığı için de, neredeyse her iftar nutkunda bir biçimde konuya girip epey ağır ifadeler kullanıyor.
‘Partim aday gösterirse Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyorum. Partim yeterli demokratik olgunluğa sahiptir, benden sonra emaneti teslim alacak en iyi ismi kendi içindeki demokratik süreçlerin sonunda çıkartacaktır’ dese, kendisi de ülkesi de çok rahatlayacak.
Tarihi gerçekten ihya etmek dururken...
BAZEN bir davranışınızı, bir tercihinizi rasyonalize etmek için daha yüksek bir ilkeye başvurursunuz. Mesela, Taksim’e eski topçu kışlasını yeniden yapmanın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel hayali olduğunu biliyoruz.
Bu hayalini daha önce çok kez dile getirdi; seçim vaatleri arasına soktu. Bu uğurda hükümetinden bir bakanla kavga etti, o bakanı görevden aldı. Sonra Gezi olayları yaşandı. Başbakan, hayalini rasyonalize etmek isterken ‘Tarihi ihya etmek’ ilkesine sarıldı.
İhya edilecek tarihin hangisi olduğu, Taksim kışlasının planları dahil hiçbir şeyinin olmadığı, yerine yapılacak binanın tarihte olmayan bir bina olduğu itirazları vs. boşuna. Dediğim gibi konu Başbakanın tutkusu.
Peki madem ‘tarihi ihya’ diye bir ilke geldi... O ilkeyi aynen Haliç’teki Tersane-i Amire’ye uygulasak ya... Osmanlı’nın (ve sonra da Cumhuriyetin) bu ilk ve düne kadar da çalışan tersanesini halka açık bir müze, rekreasyon alanı olarak düzenlesek ya...
Hayır, orada tarihi unutuyoruz. Orada kararı İstanbul’a, İstanbulluya bile sorumuyoruz; Ankara’dan doğrudan ihale açıp koca bölgeyi turizm ve ticaret alanı yapıp şehrin geleceğiyle ilgili çok önemli bir kararı bir ihale komisyonu eliyle veriyoruz.
Üstelik de adı ‘Haliç Port.’ Cenevizlilerin bile aklına bu isim gelmemişti!
Paylaş