Paylaş
Ama dün de söyledim, Mayıs ayının son günleri başlayan Gezi olaylarından beri iktidar ‘savunma’ pozisyonunda ve gündemin kontrolu da eskisi gibi onda değil.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haziran ayı başından beri Gezi eylemcilerine karşı bir ‘rıza üretme’ peşinde. Gezi eylemcilerinin ‘darbeci’, ‘anarşist’, ‘kamu malına zarar veren’, ‘esnafı zarara uğratan’, ‘masum amaçlar peşinde koşmayan’ kişiler olduğuna, bu eylemcilere karşı göz açtırmayan polisin ise kahraman olduğuna toplumu iknaya çalışıyor.
Birileri de ikna oluyordur herhalde ama soru şu: O ikna olanlar, büyük olasılıkla zaten ikna edilmesi gerekmeyen Ak Partili kitleler. Oysa Başbakanın derdi, Ak Partilileri de aşan, yüzde 50’nin daha da üzerine çıkaracağı bir kesimi ikna etmek.
Ak Parti anketlerinde partinin oyunda bir artış eğilimi gözleniyor ama daha ilginç eğilim, Gezi olaylarının siyasi partilerin aldıkları ve alacakları oyları değiştirmeyeceğine dair sonuçlar.
Ak Parti’nin kendi anketinin ne kadar güvenilir olduğunu tartışabilirsiniz elbette ama şunu unutmamak gerek: Başbakan, siyasi davranışlarını genellikle bu anketlere bakarak belirliyor.
O zaman soru şu: Halkın oy verme davranışını pek de etkilemeyeceğini söyleyen ankete rağmen Başbakan neden sabah akşam Gezi olaylarından söz ediyor?
Ve başbakan Gezi olaylarından söz ederken esasen epey çatışmacı bir dil kullanıyor. Bu dil yüzünden, gelecekte Ak Parti anketlerinde Gezi ile ilgili hükümetin tutumunu benimseyenlerin sayısı artarsa şaşırmamak gerek. Ama öte yandan bu çatışmacı dil, Ak Parti’nin toplamak istediği yüzer gezer oyların sayısını da sınırlayacaktır.
Buradan geliyoruz yeniden siyasetin en temel belirsizliği olan 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimine.
Başbakanın yerel seçim sonucunu görmeden Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bir karar vermesini beklemek hayalcilik olur. Önce yerel seçimi görmek istiyor.
O yüzden de yerel seçimin propagandasına Gezi olaylarını bahane ederek başladı, Batıdaki imajını bozmak pahasına büyük kalabalıkları Gezi kalabalıklarının karşısına dikti. Amacı oylarında bir erime yaşanmasını engellemekti; anketlerin gösterdiği bunu da başardı.
Ancak yerel seçimlerin ulusal düzeydeki ölçütü kabul edilen il genel meclisi oylarında Ak Parti’nin yüzde 40’larda kalması sürpriz sayılmamalı. Bu seçimde baraj uygulanmadığı için, bugün öldü sandığımız partiler bile bir miktar oy alıyor ve bunlar da en çok Ak Parti oylarını eksiltiyor.
O bakımdan yerel seçim sonucu ve bu sonucun yorumlanma biçimi Ak Parti’yi de Başbakan Erdoğan’ı da biraz daha kendi içine kapanmaya, biraz daha savunmacı çizgiye çekilmeye zorlayabilir.
İşte bu durum da, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili belirsizliği daha da arttırır. Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı seçiminde eski Anayasal düzene dönülmesini, yani halkın değil parlamentonun oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmesini öneren sesler de duyulmaya başlandı.
Halkın oyuyla cumhurbaşkanı seçmekten geri adım atılmasını hiç beklemem ama bu seslerin duyulması bile Ak Parti’deki kafa karışıklığının ifadesi.
Öte yandan dün de yazmaya çalıştım, Başbakan Erdoğan gerek kendi Cumhurbaşkanı adaylığı ve gerekse partisinin gelecekteki genel başkanı konusunda kararı tek başına vereceğini o kadar belli ediyor ki, kimse gidip onunla bu konuları konuşamıyor bile.
Ve bu temel kararsızlık, siyaseten geleceği görememe hali, Ak Parti’yi içte de dışta da tökezletiyor.
Tökezlemenin, özellikle dış politika alanında tökezlemenin başka faktörleri de var; izninizle onları gelecek hafta yazmaya çalışacağım.
Paylaş