Paylaş
Yaşım kemale erdi, gözlüksüz zor okuyorum ama bünye yine de gözlük takmaya direniyor. Dedim acaba gözlüğü mü takmadım yine? Yoo, gözümdeydi gözlük ama ben yine de yanlış gördüğüme inanıyor, yazılanları tekrar tekrar okuyordum.
Dünkü Hürriyet’in ‘Toplum’ sayfasının manşetinden söz ediyorum... Meltem Özgenç, Kızılay Başkanı Ahmet Lütfü Akar ile görüşmüş, kendisinin yüksek görüşlerini haberleştirmiş, bu sayede biz de memleketin en önemli insani yardım kuruluşunun hükümetle işbirliği içinde yürüttüğü devasa bilimsel projeden haberdar olduk.
Okuyanlar okudu zaten ama kabaca özetleyeyim: Kızılay Başkanı, kan ürünlerinden üretilen ve genellikle de dışarıdan ithal edilen bazı ilaçları Türkiye’de yapmak için proje yürüttüklerini söylemiş.
Buraya kadar fena değil. Çocukluğumuzdan beri kafamıza kakılan, ‘Ülkenin dövizi boşa gitmesin’ çabalarının bir yenisi, yapılabiliyorsa neden olmasın?
Ama Kızılay Başkanı orada durmuyor, döviz kaybının ötesinde gerekçeler söylüyor bu girişim için: ‘İthal ettiğimiz yerlerdeki insanların beslenme alışkanlıkları farklı. Müslüman bir millet olduğumuz için biz genelde domuz eti yemiyoruz, mahsurlu gıda tüketmiyoruz. Ancak ithal ettiğimiz kanda bu söylediğimiz gıdalar mevcut.’
Haberi bu cümleye kadar hafif bir gülümsemeyle okuyordum, buradan sonrasını okuyamadım. Çünkü birdenbire Kızılay Başkanı adına dertlenmeye başladım.
Düşünsenize adamın işi ne kadar zor: Türkiye’nin en büyük kan bankasının yöneticisi olarak her sabah ‘Acaba bugün aldığımız kanların ne kadarı helaldi’ diye düşünmek, ne büyük stres yaratıyordur adamda.
Nüfusumuzun yüzde 99.9’unun Müslüman olduğu hep kafamıza kakıla kakıla söylenir, Kızılay Başkanı bu yüzde 99.9’un 4.9’unun günah işlemekten çekinmeyen kişiler olduğunu düşünüyor, ‘Nüfusun yüzde 95’i bu tür gıdalar tüketmiyor’ diyor.
Demek Kızılay’ın kanlarının yüzde 5’inin helal olmama (haram?) ihtimali var.
* * *
Şaka bir yana, işte tam da bu kafadır Türkiye’yi kişi başına 10 bin dolar gelir seviyesinde uzun süre çakılıp kalmaya mahkûm eden.
Çünkü yediğimiz şeylerin kana bütün özellikleriyle geçtiğini sanmak, domuzun domuz, kuzunun kuzu, karnabaharın karnabahar olarak kanımızda dolaştığını sanmak kadar bilimsel yaratıcılık, ancak bilimden ve dolayısıyla insan vücudunun işleme biçiminden hiç haberdar olmamakla mümkün.
Kızılay’ı hiç değilse bilimsellik konusunda çok önemsemeyebilir, ‘Yardımcı bir sağlık kurumu’ muamelesi yapabilirsiniz. Peki Sağlık Bakanlığı’nın bu ‘helal kandan helal ilaç’ işinde ortak olmasına ne diyeceksiniz?
Bunları okuyunca, Türkiye’nin ‘bilim’ konusundaki en önemli kuruluşu olan TÜBİTAK’ın ‘Matematiksel Evrim’le ilgili bir yaz okulu projesini, ‘Evrimin bilim olduğunun yeterli kanıtı yok’ diye reddetmesine daha az şaşırıyorsunuz.
Evrimin yeterli bilimsel kanıtı olup olmadığını merak edenler Kızılay’ın ‘helal kandan helal ilaç’ projesine bakabilirler.
Rakı içilmiş bardakla su içmemek...
DOMUZ eti yemiş insanın kanından yapılan ilacı ‘haram’ ilan etmekle daha önce içinde içki içilmiş bir bardaktan daha sonra su bile içmeyi reddetmek arasında pek de fazla fark yok açıkçası.
Peki domuz eti yemiş birinin terinin bulaşmış olabileceği bir çarşafta uyumak ne kadar ‘helal’ acaba? Maazallah, yurtdışında kaldığınız otellerde, hatta Türkiye’deki otellerde bile başa gelebilir bir şey bu.
Acaba seyahatlere yanımızda ‘helal terle ıslanmış helal çarşaflar’ mı taşımalıyız? Diyanet’in Alo Fetva hattı ne diyor bu konuda?
Çarşaf, evet yıkanıyor ve hatta kolalanıyor ama bardaklar da yıkanmıyor mu? Hem zaten alkol de uçucu bir madde değil mi?
Peki şuna ne dersiniz? Domuz eti yemiş birisiyle aynı kapalı ortamda aynı havayı solumak ‘helal’ midir? Maazallah ya aynı uçakta 10 saat yolculuk yaptıysak?
‘Güneşten korunmak için krem sürmek oruç bozar mı?’ dan daha iyi sorular değil mi bunlar?
Paylaş