Paylaş
Ama bu gündem yeterince çok insanın çenesini ve kalemini yoruyor zaten; ben biraz daha farklı bir konuya odaklanmak istiyorum izninizde iki gün boyunca.
1 MİLYAR DOLAR ÖDENEK ALDI
Geçen pazartesi günü, İstanbul’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nin konferans salonu Seed’in (ki ‘tohum’ demek) önemli bir konuğu vardı; yıllardır çalışmakta olduğu San Diego’daki California Üniversitesi’nden izinli olarak pek yakında ABD’nin Oregon eyaletindeki Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nde çalışmaya başlayacak olan Türkiyeli bir bilim insanı, Prof. Dr. Sadık Esener.
Prof. Esener, aslen bir mühendis, tıp doktoru değil. Ama bir süreden beri kanserle ilgili olarak çalışıyor. Oregon’da da 10 yılda 1 milyar dolarlık bir ödenek kazanan laboratuvarın başında kansere çare arayacak.
NANOTEKNOLOJİ VE KANSER
Prof. Esener esas olarak malzeme bilimci ve nanoteknoloji konusunda dünyanın önde gelen araştırmacılarından biri. Hem kendisi hem de yetiştirdiği doktora öğrencileri (ki bir bölümü de Türkiye kökenli) bu alanda çığırlar açan buluşlara, bilimsel makalelere imza atıyor.
Pazartesi günkü konferansta Sadık Esener, evet nanoteknolojiye ve bu alandaki gelişmelere dikkat çekti ama esas ağırlık kanser araştırmalarındaydı. Kanser ile nanoteknoloji görece yakın bir zamanda bir araya geldi. Kişiye özel, hatta kanserli tümöre özel ilaçların (buna kanserli hücreyi öldürmesi beklenen kimyasallar dahil) doğrudan kanserli hücreye gitmesi için tasarlanan ‘nanokafes’ler bu evliliğin kapısını açtı.
ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ
Prof. Esener’e göre kanserle savaşın, daha doğrusu kanseri yenmenin veya sıradan bir kronik hastalık haline getirmenin gerçekte en etkili yolu, erken teşhis.
Kanserde erken teşhisin önemini hepimiz biliyoruz; ancak elimizdeki teşhis imkânları maalesef kanseri ikinci evresine girdiğinde saptayabiliyor; hata çoğu zaman geç kalınıyor, kanserin başka organlara da sıçrayıp iyice yayıldığı metastaz döneminde, yani üçüncü evresinde teşhis konuluyor.
Peki gerçek bir erken teşhis, yani vücudumuzdaki kanserli hücre sayısı daha birkaç yüz binken onu saptamak olası mı? Prof. Esener’in 10 yıllık ödeneğinde bu araştırılacak.
Tabii, hiç kimseye ortada bir teorik ihtimal ve bu ihtimale ulaşmak için önerilen bir yöntemi bile olmadan 1 milyar dolarlık ödenek verilmez.
AMAÇ UCUZ BİR KAN TESTİ GELİŞTİRMEK
Prof. Esener ve arkadaşları, vücutta kanser başladıktan sonra kanımızın içindeki DNA sayısının arttığından hareketle ucuz ve kolay uygulanabilir bir yöntem geliştirme peşinde.
Normal şartlarda da kanımızda bir miktar hücre DNA’sı dolaşıyor ama bir görüşe göre kanserli hücre hem çoğalmasını hem beslenmesini kan dolaşımı yoluyla yaptığı için, vücutta kanserin varlığıyla birlikte kan dolaşımındaki DNA miktarı da çok artıyor.
Yani öyle bir testimiz olacak ki, kanımızda gereğinden çok fazla DNA olup olmadığını anlayacak. Sonra bu fazla DNA’ları normal DNA’lardan ayıracak. Sonra ayrılmış bu fazla DNA’ların hangi organımızda kansere işaret ettiğini saptayacak ve son olarak da o DNA’lı kanser hücresine göre tedavi seçeneklerini ortaya koyacak.
Böyle yazınca kolay bir şeymiş gibi duruyor ama hiç de kolay değil.
İNSANLIĞA HİZMET
Halen İstanbul’daki Sabancı Üniversitesi’nin de mütevelli heyet başkan yardımcısı olan, Türkiye ile bağını hiç koparmayan Prof. Dr. Sadık Esener ve ekibi bu kansere erken teşhis konusunu çözebilirse, dünya ve insanlık için çok büyük bir adım atılmış olacak.
Zaten özellikle son yıllarda kanser ve tedavisi konusunda son derece önemli gelişmeler yaşanıyor; hatta bazı tür kanserler birlikte uzun yıllar yaşanabilir kronik hastalıklara dönüşüyor.
Prof. Dr. Sadık Esener ve onun araştırmasıyla başladık, yarın kanserdeki yeni gelişmelerle devam edeyim.
Paylaş