Paylaş
Siz bu yazıyla birlikte PPK’nın ne karar aldığını da okuyacaksınız veya zaten o kararı biliyor olacaksınız.
PPK’nın faizleri yükseltmesi bekleniyordu bu yazıyı yazarken. Bu, biraz da aklın, mantığın gerektirdiği bir beklenti; hatta, ‘Keşke Merkez Bankası faizleri aylar önceden arttırmış olsaydı da, kur artışları bu kadar sert yaşanmasaydı, ülkemizin serveti yabancı para cinsinden yüzde 30’u aşan oranda erimeseydi’ diyenler de var.
Ama durun bir dakika: ‘Faizler artmalı’ diyenlere hemen ‘faiz lobisi’ adı veriliyor, onlar bir nevi kan içici yamyamlar olarak resmedilmiyor mu?
Diyelim ki sahiden bir ‘faiz lobisi’ var; ‘Faiz yükselsin ve oturduğumuz yerden Türkiye’nin parasını yiyelim’ diye düşünenler var.
Peki ne oldu, Türkiye’nin parasını koruyabildik mi? Kimseye yedirmemeyi başardık mı?
Yoksa, bir tane de ‘döviz kuru lobisi’ mi var; çaktırmadan bu arada iş yapan ve milli gelirimizin yüzde 30’unun buhar olmasına yol açan?
Bu işleri, üstelik tamamen şeffaf biçimde herkesin gözü önünde olup biten işleri böyle metafizik varlıklarla, lobilerle falan izah etmeye kalkınca, işte böyle saçma yerlere varır insan.
TL’nin yabancı paralar karşısında iki aydan kısa zamanda yüzde 30’a varan oranda değer kaybetmesine yol açan şey, maalesef kötü yönetimdir.
Geçmişte çok zorlu dönemlerde çok başarıyla yönetilmiş olan kurumlar, bugün maalesef aklın gereğini yerine getirmek yerine ‘faiz lobisi’ takıntısının esiri olmuş durumdalar.
Kötü yönetimin kaynağını, o takıntının sahiplerinin gücünde aramak gerekir.
Büyüme düşer enflasyon artar mı?
BİR kez daha bu yazının Merkez Bankası Para Piyasası Kurulu toplantısından saatler önce yazıldığını hatırlatayım önce.
Başta da söyledim; genel beklenti PPK’nın faizleri yükselteceği yönünde.
Ama faiz yükseltme kararı PPK’nın kolayca alacağı, hükümetin de kolayca içine sindireceği bir karar değil.
Az önce anlatmaya çalıştım; faizin yükselmesi tüketimin kısılması, bir küçük ihtimal de olsa tasarrufa yönelimin artması anlamına gelir.
Son dönemde Gayrisafi Yurtiçi Hasıla artışının temel motorunun iç tüketim olduğu hatırlanacak olursa, zaten çok düşük seviyede giden büyümemizin daha da azalması beklenir bu durumda. Kur artışının enflasyona mutlaka yansıyacağı ve faiz artsa dahi mesela doların fiyatının 2 liranın altına inmesinin çok da beklenmeyeceği dikkate alındığında, PPK’nın faiz arttırma kararı Türkiye’de siyaseti doğrudan etkileyecektir.
Tabii PPK’nın faizlere dokunmama veya faizi piyasa açısından tatmin edici olmayan bir seviyede yükseltme gibi orta yolcu kararları da aynı şekilde önümüzdeki seçimleri ve hatta 2015 yılını etkileyecektir.
Bu kez Cemaatçi bir komplodan da söz edilemeyeceği için, siyaset kurumu bu kez suçu kime atacak, sahiden merak ediyorum.
Kur yükseldiği halde neden gelmiyorlar?
MİLYAR dolarınız var diyelim. Bugün geldiniz Türkiye’ye ve bu parayı TL’ye döndünüz. Yani 1 doları 2.30 TL’den hesaplayalım, 2 milyar 300 milyon liranız var elde. Bununla yüzde 10 faizli hazine bonosu aldığınızı varsayalım.
Eğer Merkez Bankası faizleri yükseltecekse, bir yıla bile kalmadan dehşet bir para kazanıp Türkiye’den çıkabilirsiniz.
Böyle bir kazanç ihtimali var ama piyasanın kendine göre bir dengesi de var: Bu ihtimali herkes gördüğü için pek çok kişi getirebilir parasını, o zaman da kur seviyesi 2.30’dan çok aşağı gider, yani olası kazanç daha başlamadan azalırdı.
Oysa bu olmuyor. Yani kazanç ihtimali gözüktüğü halde yurtdışından o para girişini henüz görmedik. Neden?
Tek bir sebebi var: Türkiye’nin siyasi risk primi yükseldi; yani gelmek için artık bu vaat edilenden daha yüksek kazanç bekliyor yabancılar.
Sizin milyar dolarlarınız olsa, nereye gidersiniz?
TÜRKİYE, uzunca bir zamandan beri sıfır bile değil negatif faiz veren bir ülke.
Buna karşılık Amerika’da faiz pozitif.
Peki, diyelim milyarlarca doları olan ve bunu yatıracak banka arayan birisiniz. Paranızı nereye koyarsınız?
Negatif faiz veren Türkiye’ye mi, pozitif faiz veren Amerika’ya mı?
Diyelim ki türlü sebeplerle paranızı Türkiye’ye koydunuz. Şimdi negatif faizin üstüne bir de yüzde 30’luk kur farkı geldi; dışarıdan getirip koyduğunuz para daha da eridi.
Tasarrufu teşvik yerine tüketimi teşvik
FATİH Özatay’ın dünkü Radikal’deki örneği çok güzeldi.
Cebinizde 500 lira var. Bir televizyon alacaksınız, onun da fiyatı 500 lira.
Paranızı 1 yıl vadeli mevduat olarak yatırsanız yüzde 8 faiz alacaksınız; yani vade sonunda paranız 540 lira olacak.
Ama aynı 1 yılda yüzde 10 enflasyon olacak; geçen yıl 500 lira olan TV 550 liraya satılacak.
Yani şimdi almazsanız gelecek yıl paranız TV’ye yetmeyecek.
Bu durumda tasarruf edip paranızı bankaya mı koyarsınız, yoksa bir an önce TV alır, yani tüketime mi yönelirsiniz?
Paylaş