Paylaş
Ancak itiraf edeyim, ‘bilgi ekonomisi’ diye adlandırılan şeyi ben de 20. yüzyıldan itibaren hayatımıza girmiş ‘yeni’ bir durum olarak görüyor, bu ‘yeni’ duruma uyum sağlamadığımızı, o yüzden de ‘geride’ kaldığımızı düşünüyordum.
Dün bu köşede ‘Dünyaya bakışımı değiştiren kitap’ dediğim şey bu; César Hidalgo’nun an itibarıyla Türkçeye de çevrilmekte olduğunu öğrendiğim kitabı ‘Why Information Grows: The Evolution of Order, from Atoms to Economies’ sayesinde ‘bilgi ekonomisi’nin yeni bir şey olmadığını, hatta ‘bilgi’ olmadan bir ekonominin zaten olamayacağını fark ettim.
Avcı-toplayıcı göçebe atalarımızın taşları yontarak mızraklarının ucuna takması ve böylece hayvanları daha kolay avlaması bir ‘bilgi artışı’ ile oldu. Türk kavimlerin Orta Asya’dan Avrupa’nın ortalarına kadar ilerlemesini sağlayan askeri başarı bir ‘bilgi atılımı’na, bir ‘teknolojik yenilik’e atfedilir: Çift gergili yay ile at sırtında hedefi bulan atış yapma başarısı.
İnsanlık tarihine böyle bakacak olursanız, bir ulusu diğerine göre öne çıkaran her gelişmenin bir ‘bilgi artışı’ sonrası olduğunu görürsünüz. Bugün zengin olan ekonomiler, zenginliklerini ve büyümeye, yani zenginlik üretmeye devam etmelerini o ‘bilgi artışı’na borçlular.
Buraya kadar yazdıklarım malumun ilamı; ekonomiyi bilginin büyüttüğünü hepimiz biliyoruz. Peki bilgiyi ne büyütüyor?
Evet elbette eğitim, elbette bilime saygı, elbette bilgiye saygı.
Ama bakın Sovyetler Birliği’ne. Eğitim de vardı; bilgiye saygı da ama komünizmin ardından geriye bir enkaz kaldı; bugün ‘Ormanları da olan bir Suudi Arabistan’ diye nitelenen Rusya, dünyadaki ekonomik yarışın hiçbir yerinde yok, yetişmiş eleman gücünün de neredeyse tamamını kaybetmiş durumda.
César Hidalgo’nun kitabında spesifik olarak Rusya’dan söz edilmiyor ama onun kavramsallaştırmasında ‘bilgi’ sadece ürün üretme ve o ürünlerin içine gömülü bilgiyi ortaya çıkarma meselesi değil. Kurulu düzen de, kendimizi nasıl yönetmeyi tercih ettiğimiz de, hukuk da, insan hakları da birer ‘birikmiş bilgi’.
Fizik kanunları gereği bilgi (veya düzen) yeknesak dağılmıyor; evrende bir yandan düzensizlik (entropi) artarken ve giderek de artacakken ‘düzen’ sadece bazı minik adalarda oluşuyor. Dünyamız üzerindeki durumu da izah ediyor bu fizik kanunu: Silikon Vadisi’nin San Francisco yakınlarında ortaya çıkmasının ve aynı örneğin başka yerlerde bir türlü tekrar edilememesinin bir sebebi var.
Henry Ford, 1920’lerde Brezilya ormanlarında devasa bir otomobil fabrikası kurmak istemiş ama bunu yapamamıştı; bilgiyi sadece transfer etmek yetmiyor anlayacağınız.
Ama bir de Japonya örneği var. 1800’lerin ortalarına kadar ateşli silahları bile doğru dürüst bilmeyip kılıç ve okla savaşan Japonlar, ‘Meiji Restorasyonu’yla sadece 150 yılda bugün bildiğimiz seviyelerine geldiler. Yani bilgi transferiyle.
Hidalgo’nun kitabı, özellikle iktisatçılara son derece değerli analiz yöntemleri sunuyor. Bunların başında bilgi miktarını sayısallaştırmak ve bu yolla bir ekonomideki toplam bilgi miktarını ölçülebilir hale getirmek var.
Dünyanın çeşitli farklı ekonomilerini böyle bir analizle kıyaslamak çok ilginç sonuçlar üretecektir eminim.
‘Information’ nedir?
BUGÜN yazımda hep ‘bilgi’ kelimesini kullandım; oysa önceki gün İngilizce ‘information’ı kullanmıştım. Sebebi, bazı okuyucuların bu anlatımı karışık bulması; ‘Bilgi deseniz biz anlardık’ diyen bir sevgili okuyucumun sözünü dinledim.
Ama yine de, biraz dünkü yazının devamı olarak ‘information’dan söz etmek istiyorum. Epeydir hakkında kitaplar okuduğum ama kendimi hep geç kalmış hissettiğim bir konu ‘Information Theory’. Amerikalı bir matematikçi olan Claude Shannon’un 40’lı yılların sonunda geliştirdiği bu teori, bugün bilgisayarlarımız başta olmak üzere bütün haberleşmemizin temellerinden birini oluşturuyor.
Shannon, ‘information’ı şöyle tanımlamıştı: ‘Belirli bir mesajı iletmek için gereken minimum miktar.’
Bu durumda mesela bilgisayarlarımızdaki 0 ve 1’ler tam da bu ‘minimum miktar’ yani ‘information’ oluyor.
Hidalgo, kitabında bir toplumdaki toplam bilgi miktarını hesaplamak için işte bu ‘information’ miktarına bakıyor.
İleride ülke ekonomilerinin büyüklüğünü parayla değil byte’larla ölçersek şaşırmayacağım.
Paylaş