Demokrasi çoğunlukla kapalı tutulan bir musluk mudur?

OKAY Gönensin, dünkü Vatan’da çok güzel tanımlamıştı: Özgürlükler bana, yasaklar sana...

Haberin Devamı

Türkiye’de demokrasi uygulamasını anlatmaya bu söz yeterli sanırım. Son günlerin birkaç güncel örneğiyle biraz açayım.
Biz öyle bir demokrasiyiz ki, mahkeme kararıyla gazete kapatıyoruz. Yani yasalarımız, gazete kapatmayı içeriyor hâlâ.
Gazete kapatmanın parti kapatmaktan bir farkı yok. Önemli olan varsa, işleniyorsa suçu belirlemek ve o suçu cezalandırmak. Gazeteyi topyekun kapatmak ancak diktatörlüklerin, kapalı rejimlerin başvurduğu bir yol.
Kendimiz için özgürlük olanın, bizim hiç beğenmediğimiz için de özgürlük alanı olabileceğini tahayyül bile edemiyoruz. Bunu edemediğimiz için de, demokrasiyi, özgürlükleri sadece kendimiz için istiyoruz, başkası için yasak olmasını çok önemsemiyoruz.
Özgür bir ülkede, insan haklarına saygılı bir ülkede toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak, barışçıl gösterilerle protestode bulunmak, dilekçe vermek en temel insan haklarından biridir.
Türkiye’de ise bu hak bir hayli kısıtlıdır. Nevruz yasaklanır bizim ülkemizde, ortada bir şey yokken kitleler tahrik edilir.
Ama bizim ülkemizde Hocalı katliamını anma bahanesiyle ırkçı gösteriler yapmak serbesttir. Aynen Esad’ın Suriyesinde Esad yanlısı gösteri yapmanın serbest olması, rejimi protesto edenlerin kurşunlanması gibi.
Meclis gündemindeki bir yasanın protesto edilmesi, bunun için kitle örgütlerinin meydan mitingleri düzenlemesi bir ülkede demokrasinin işlediğini gösterir. Tersi ise işlemediğini.
Ankara Valiliği bir gün önce gücü yetmeyeceği için CHP’nin Tandoğan mitingini yasaklamaz ama bir gün sonra kolayca dövüp gazlayabileceği memur sendikası mitingini ‘güvenlik ve kamu düzeni’ gerekçesiyle yasaklar.
Bir gün önce musluk açıktır, ertesi gün kapalı!
İstediğiniz kadar, ‘Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak için izin almak gerekmez, bu bir anayasal haktır’ deyin, kamu otoritesi, hatta izni için bizzat başvurulan İçişleri Bakanı, kendi kendine sizin haklarınızı kısıtlama kararı alabilir. Alıyor da nitekim.
Bizde demokrasi biraz musluk gibi. Zaman zaman kısa süreler için bu musluk açılıyor, bir miktar özgürlüğün oradan akmasına izin veriliyor ama hemen ardından musluk bir kez daha kapanıyor.
Özgürlüklere susamak böyle bir şey. Bizi susatanlar, musluğun başını tutanlar.

Haberin Devamı

MİT ajanı mı, gazeteci mi?

Haberin Devamı

SON dönemdeki KCK operasyonlarında gelinen nokta, hükümet ile polis ve adli teşkilatın arasını açmıştı.
Bu kavganın sebebi, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın PKK ve uzantıları içinde yürüttüğü operasyonların da polis ve savcılık tarafından suçlama konusu olması, olabilmesiydi.
Gizli hareket eden istihbarat teşkilatlarının ülke içi ve dışı operasyonlarının kanuniliği konusu her zaman tartışmalıdır, her zaman bir gri alandır. Türkiye’de polis ve savcılık o gri alanı siyah veya beyaza çevirmek isteyince olan oldu.
Olanların bir yeni ayrıntısını dün Taraf gazetesinde okuduk. Foto muhabiri olarak imzasını pek çok gazetede gördüğümüz Fransız AFP ajansından bir kişi, kendi ifadesiyle ‘gönüllü’ olarak MİT’e çalışmış. Hem de ne çalışmak, sadece Kandil’e gidişlerinde yaptığı çekimleri paylaşmamış MİT’le, örgüt adına bir haber ajansı kurmuş, PKK’nın haber ajansına sızmış, hatta PKK ajansının bilgisayarlarına korsan yazılım yükleyerek bu bilgisayarlara MİT’in erişmesini de sağlamış.
Bu kişiye gazeteci demek yanlış olur. O bir istihbarat ajanı.
Okuduğum ifade içinde benim ilgimi çeken, bu kişinin kendisinin polis üzerinden MİT’e ulaşmış olması ve hizmet sunmayı teklif etmesi.
Hatırlayın, aynı teklifi yaptığını, PKK kaynakları, hatta Öcalan’la görüşmesinden döner dönmez elindeki malzemeyi MİT’e götürdüğünü kendi köşesinde yazan sözde gazeteciler de tanıdık biz bu ülkede.
Bu durumun milliyetçilik veya vatanseverlikle izah edilemeyecek bir karakter zaafı olduğunu ve böyle kişilere ‘gazeteci’ denemeyeceğini anlamamız gerek artık.

Haberin Devamı

Hukuk devleti, bütün işlerini gün ışığında gören devlettir

GİZLİ servislerin işleyişi herkes kadar benim de ilgimi çekiyor, ama bu gizli kapaklı işlerin ilgimi çekmesi onları ‘normal’ ve ‘olağan’ bulmama neden olmuyor.
Gizli ajan kullanma, yurt içindeki suç örgütlerinin içine ajan yerleştirme her ne kadar suçla mücadele için gerekli bir şey de olsa, o ajanların güvenlik kurumları için çalışıyor olmaları onlara suç işleme özgürlüğünü vermez, vermemeli.
Bizde bu gri alan maalesef polis ve jandarma tarafından da, MİT tarafından da çok fazla kullanılan ve üstelik bazılarına neredeyse suç işleme özgürlüğü veren bir alan.
Geçmişte mafyaların polis veya MİT muhbiri olarak kendilerine dokunulmazlık sağladığı durumlara çok tanık olduk.
Şimdi polis, MİT’in PKK ve uzantıları içindeki ajan veya muhbirlerini ‘suç işlemek’le itham ediyor. Tabii, Kandil’e ‘gazeteci’ sıfatıyla gidip gelmek ne kadar suçtur, bu tartışmalı bir durum. Veya polisin bir operasyonla MİT’in operasyonlarını açığa çıkartması, insan hayatlarını tehlikeye atması ‘güvenlikçi’ mantığı açısından ne kadar doğrudur bu da tartışmalı.
Ama benim bildiğim bir şey var: Türkiye eğer bir hukuk devetiyse, o devletin bütün davranışları gün ışığında olmalı, o davranışlar gün ışığına çıktığında da hukuken savunulabilir olmalıdır.
Kamu güvenliği için çalışmak ne kamu görevlilerine ne de muhbir/ajanlara suç işleme, hukukun üstünde olma hakkı vermez, veremez.
Verirse Susurluk olur.

 

Yazarın Tüm Yazıları