Paylaş
Bunu bilerek ve isteyerek yaptım. Çünkü öyle büyük bir depremden sonra, şehirdeki yetkililerin ve kriz masasının ilk yapması gereken işlerden biri de, yıkılmamış binaları kontrol etmek olmalıydı.
Hangisin güvenli hangisi değil?
Buna bakmaya da vatandaşların evlerinden değil, kamusal mekanlardan başlanmalıydı. Yani hastaneler, okullar, vatandaşa hizmet sunan kamu binaları, oteller, stadyumlar, kafeteryalar, lokantalar, fırınlar.
Ancak bunun yapılmadığı anlaşılıyor. Bayram Otel’e şöyle bir göz gezdirilmiş, ‘Bir şey olmaz, açın oteli’ denmiş belli ki, diğer otellere ve binalara dendiği gibi.
Oysa dün Bayram Otel’in yıkılışını saniye saniye gösteren MOBESE kamerası görüntüsünü izlemek, bu otelin yıkılmak için depreme bile ihtiyaç duymadığını anlamaya yeterli. Sarsıntının başlamasıyla binanın toz ve moloz yığını olması arasında birkaç saniye var sadece.
İşte bu cinayet.
Yani o binada müşteri kabul edilmesine izin vermek cinayet.
Ama bir de madalyonun öteki yüzü var. Çok bakmak istemediğimiz yüzü.
Dün Hürriyet’in manşetindeydi. Bir Çinli gazeteci otelin içini çekmiş, yayınlamış. Başka gazeteci ifadeleri oldu. ‘Bütün duvarlar çatlaktı’ diyen.
Peki bu durumu göre göre neden otelde kalmaya devam etti o bireyler?
Hadi Japonlar’ın mazereti var. Onlar Türkiye’deki ‘otorite’nin kendi ülkelerindeki gibi olduğunu sandılar, ‘İçinde oturulabilir diyorlarsa oturulabilir’ diye düşündüler belki.
Peki ama devlet otoritesinin nasıl bir kağıttan kaplan olduğunu en iyi bilen bizler nasıl kaldık o otelde? Neden çıkmadık? Neden, ‘Canım tehlikede kalmam burada’ demedik, diyemedik?
Hatırlıyorum, birkaç yıl önce İstanbul’da belediye yıkılma tehlikesi olan bir apartmanı boşaltmak istedi, içindekiler direndi, ‘Çıkmayız’ dediler, polis zoruyla çıkartıldılar. Sonra da bina yıkıldı sahiden. Çünkü zaten duvar çatlakları dışardan bakınca bile görünüyordu, bina yan yatmıştı.
Bu psikoloji çok ilginç. Neden ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu bile bile o binalara giriyoruz?
Bunu sorunca, ‘E başka yer mi var’ deniyor iki gündür bana. Tamam yok belki ama şimdi ne oldu? Sonuç ne?
İstanbul depremini bekliyor. Biz depremde yıkılacak binalarımızın hiç deilse bir bölümünü kapı numarasına kadar biliyoruz. Ve o binalarda hala yaşanıyor.
Belediyenin binaları boşaltması lazım. Bu onların eksiği, yanlışı. Ama bir de binada yaşayanlar var, hergün ölüm riskini alan, sadece kendisini değil ailesini de tehlikeye atan.
Van’daki cinayetse, İstanbul’da beklediğimiz ‘Önceden ilan edilmiş işlenmeyi bekleyen bir cinayet’ değil mi?
Van’a Atsushi Miyazaki Caddesi ve Hastanesi
LAFI döndürüp dolaştırmaya gerek yok. Ne dediğim başlıkta belli.
Van’a yardıma gelen, hiç üstüne vazife değilken bayramda kurban kestirip vatandaşa dağıtan, onların çocuklarına bakan o güleryüzlü iyi insanı yaşatamamanın utancından kurtulamayız.
Kurtulamayız belki ama onun adını Van’da bir caddeye ve bir de hastaneye verirsek belki biraz olsun görevimizi yapmış oluruz.
Bu sabah evde yeniden deprem kontrolu
HALEN içinde oturduğumuz evi 1999’un temmuz ayında, yani Körfez Depremi’nden sadece bir ay önce satınaldık.
Depremi evde yaşadık. Herkes gibi uykumuzdan uyandık ama evimize güvendiğimiz için onu hiç terk etmedik, hiç sokakta yatmadık.
Evin inşaatına güvenmek tek başına yetmedi. Depremden sonra uzmanlar geldi, binayı kontrol etti. Biz de söylenenleri yaptık, dolapları sabitledik, başka önlemlerimizi aldık.
Van depreminden sonra, bu sabah evimizi bir kez daha kontrola geliyor mühendisler. Eğer bir eksik bulurlarsa gidereceğiz, bulmazlarsa kendimize güvenimiz devam edecek.
Ama depremin biz evdeyken gerçekleşmesi şart değil. O yüzden de ailece bir planımızın olması lazım. Nerede buluşacağız, kim kime nasıl haber verecek?
Bütün bu hazırlıklar devletin değil bireylerin sorumluluğu.
Devlete, belediyeye eksikleri ve yanlışları için kızalım, onu eleştirelim, doğru yönde değiştirmeye çalışalım. Ama bu arada kendi sorumluluklarımızı da unutmayalım.
Hepimiz oturduğumuz evi, çalıştığımız iş yerini deprem güvenliği açısından incelemeli, uzmanların buraları gözden geçirmesini sağlamalıyız.
Van bir deprem şehri. Orada bile deprem anını görüntüleyen ünlü haber görüntüsünde ofisteki dolapların birer birer devrildiğini gördük. Dolapları sabitlemek mesela, basit gibi gözüken çok önemli bir önlem.
Deprem boşvermeye gelmez.
Paylaş