BU soru benim aklıma ilk olarak 28 Şubat sürecinde geldi. O dönem, Kuran kursları meselesi çok tartışıldı ve en sonunda da bir kanun çıkarıldı, çocukların 15 yaşından önce Kuran kurslarına gidemeyeceği emredildi.
Bu kanun konuşulurken İslami çevrelerden gelen akıllıca itirazlardan biri şuydu: Çocuğumuz bale kursuna istediği yaşta istediği şekilde gidebiliyor da Kuran kursuna neden gidemiyor? Bu sorunun cevabı kanunda yazılıydı. Kuran kursu söz konusu olduğunda, çocuğun sahibi, onun velisi, vasisi anne-babası veya kanuni temsilcisi değil devletti artık, kamu hukukuydu. Peki devletin böyle bir hakkı var mıydı? Kanun hala yürürlükte olduğuna göre var. Peki bu durum temel insan haklarına uygun mu? Bana göre son derece tartışmalı. Türkiye’nin de tarafı olduğu bir Birleşmiş Milletler Sözleşmesi var, 1990’da yürürlüğe girmiş: Çocuk Hakları Sözleşmesi. Sözleşmenin 14. maddesi çocuğun düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü açıkça tanıyor. Bu durumda geriye tek bir soru kalıyor: Bir çocuğun hangi felsefi veya dini inanca göre yetiştirileceğine ve bu yetiştirmenin gereklerine kim karar verir? Ailesi mi, devleti mi? İstismar, taciz, kötü muamele gibi durumları ayrı tutarak soruyorum: Çocuğunuzun sizin bildiğiniz ve uygun gördüğünüz biçimde mi yetişmesini istersiniz, devletin uygun gördüğü biçimde mi? Benim cevabım belli: Kendi çocuğuma kendi değerlerimi aktarmak isterim.
‘Devlet o çocuğu alır’
MECLİS İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, çocuğunu okula türbanla yollayan ailelerin çocuğun ‘eğitim hakkını engellediğini’ söylüyor ve bu durumda çocuğun ailenin yanından alınıp Sosyal Hizmetler’e verilebileceğini bildiriyor. Dedim ya, din ve vicdan özgürlüğü söz konusu olunca çocuğunuz sizin değil devletindir diye...
Eyvah türban ilkokula da giriyor
İLKÖĞRETİMDE kılık kıyafetle ilgili yönetmelikler bulunduğu, ‘okul üniforması’ uygulandığı için aslında türbanla girilemez. Ama gördünüz, iki aile çocuklarını türbanla göndermekte ısrarlı. Anayasada ilköğretim zorunlu. Ama gelen öğrencinin kılığı yönetmeliğe uygun değil. Burada hukuki bir açmaz var. Türbanla gelmekte ısrar eden çocuğu okuldan atabilir misiniz?
‘Trafik neden tıkanıyor’un matematiği
HANİ bazen ortada hiçbir sebep (kaza veya yol çalışması gibi) yokken trafik duruverir ya, işte onun formülü bu. Bu çeşit tıkanıklıklara verilen isim ‘Hayalet tıkanıklık.’ Formül için ‘Ne işimize yarayacak’ derseniz, hiçbir işinize yaramayacak ama tıkanmanın mantığını açıklamak için çok yararlı bir araç. Tıkanmanın mantığı da basit aslında: Kalabalık bir yolda, en önde giden sürücüler bir sebeple yavaşlayacak olurlarsa, frene basarlarsa mesela, en arkada giden bir araç, yolun kalabalıklığına bağlı olarak durmak zorunda kalabilir. Buradan şu dersi çıkarabiliriz: Eğer yolda yavaşlamayı gerektiren fiziki bir şey yoksa (kaza, yol çalışması veya gereksiz yere şerit değiştirip bazı araçların fren yapmasına neden olan sürücüler veya zaten daha hızlı gidebilecekken yavaş gidenler) trafiğin kesintisiz akması gerekir. O halde yolda başkalarının da evine hızlı gitmesini sağlamak için kuralların izin verdiği kadar hızlı gitmeli, mümkün olduğunca frene basmamalıyız.
A. ‘Hayalet tıkanıklık’ın gerçekleşme ihtimali için gereken en düşük trafik yoğunluğu.
B. Yoldaki maksimum trafik yoğunluğu, yani araçların tampon tampona gitme hali.
C. Bu eksi işareti denklemi hayalet tıkanıklığın olabileceği en düşük yoğunluğa ulaştırmaya yarıyor. Eksi işaretini artı işaretiyle değiştirirseniz de maksimum yoğunluğu buluyorsunuz. Eğer yolda bu minimumdan fazla araç varsa bütün sürücüler daha yavaş gitmeye zorlanıyorlar ve sonunda da hayalet tıkanıklık ortaya çıkıyor. D. Eğer trafik tıkalı olmasaydı gideceğiniz sürat.
E. Yol şartları ve ona bağlı sürücü davranışıyla ilgili bir ölçüt. Yol pürüzsüz, hava da güzelse sürücülerin yavaşlaması gerekmeyecektir. O zaman da bu rakam büyüyecek ve böylece hayalet tıkanıklığın oluşması için gereken araç sayısı artacaktır.