Paylaş
Doç. Dr. Alat, jelatin kapsüller içinde satılan ilaçları hastalarına yazmadığını söyledi. Doç. Dr. Alat’ın gerekçesi, ilacı içinde barındıran kapsülün jelatinin kaynağının ‘helal’ olmama ihtimali.
Bakın ne diyor Doç. Dr. Alat:
“Kapsüllü ilaçların içerisindeki toz, ilacın kendisi, o da haram kaynaktan olabilir. Araştırmak lazım ama bir de şu var ki kapsülünün kendisi jelatinden üretiliyor. Jelatinin de kaynağı domuz. Sığırdan ürettiğini iddia edenler var ama, onlar da o sığırın nasıl kesildiğini bilmiyor. Bu kapsülü çıkarıp da içsen o zaman da ilacın etkinliği azalır ya da mideye zarar verir. Ben hastalarıma kapsüllü ilaç yazmıyorum. Aynı şekilde film tabletler var. Film kısmında da domuz katkısı var.”
* * *
Geçen cumartesi bu köşede çıkan yazıda, Kızılay Başkanı’nın yurt dışından ithal edilen ve kandan üretilen kimi ilaçların, yurt dışındaki o kan kaynağı insanların domuz eti yemesi sebebiyle ‘helal olmayabileceğini’ söylediğini aktarmıştım.
‘Helal kan’ bence üstünde tartışma bile olmaması gereken bir kavram. Çünkü kişi domuz eti yese bile, domuzun özelliklerinin insan kanına da aynen geçtiğini ve kanı ‘domuzla kirlettiğini’ söylemek, insan biyolojisinden hiç haberdar olmamak anlamına gelir.
Ama domuz derisinden üretilen jelatinin ilaç kapsülü olması, yani doğrudan yenmesi, inançlı müslümanların ve yahudilerin kafasını karıştıran bir konu. Yeni bir konu da değil; epeydir bu kafa karışıklığı var.
Ben din alimi değilim, dini iyi bildiğimi bile söyleyemem. Öte yandan bu konunun tartışıldığı ve görüş açıklamaya ne kadar yetkili olduğunu bilmediğim din alimlerinin de görüşlerinin yer aldığı pek çok şeyi gözden geçirdim; hemen hemen hepsinde ‘İçinde domuz varsa yemeyiniz, o ilacı yutmayınız’ deniyordu.
Bir tarafta sağlık, bir tarafta dini inanç. Herhalde, zorunluluk söz konusu olduğunda ‘Haramların helal olması’ ilkesi burada geçerli.
Ancak, ilacın midede veya bağırsakta çözülüp kana karışmasını temin etmek için kullanılan jelatin kapsüllü çok sayıda ilaç var. Bazılarının kapsülsüz alternatifleri var; bazıları da o kadar zorunlu olmayan, takviye niteliğinde ‘ilaç’lar.
Bir talep, bu ilaçların prospektüsüne jelatinin kaynağının yazılması.
Çünkü jelatin başlıca dört kaynaktan üretiliyor: 1. Domuz; 2. Sığır; 3. Balık; 4. Bitkisel.
Bitkilerden ve balıktan üretilen jelatin daha pahalı; o yüzden kullanımı sınırlı. Daha önce sığır jelatini en yaygınıydı ama deli dana hastalığından sonra sığırın yerini büyük ölçüde domuz aldı.
Bana soracak olursanız, burada kullanılan domuzun ‘mekruh’luğu hayli tartışmalı. Çünkü domuz derisi jelatin yapma sürecinde öyle çok işlemden geçiriliyor ki, geriye domuz ne kadar kalıyor belli değil. Esasen elde edilen ‘kollagen’ isimli bir protein. Moleküler düzeyde aynı proteinden bizim vücudumuzda da var; domuzda da, sığırda da, bütün canlılarda da...
Bazıları, ki aralarından Doç. Dr. Alat gibiler de var, sığırdan üretilen jelatine bile itiraz ediyor, ‘Acaba sığır nasıl kesildi’ sorusunu soruyor.
Tüketicinin kral olduğu çağda, böyle yaygın bir tüketici talebi varsa, eminim üretici firmalar bunu karşılamanın bir yolunu bulacaktır. Ama ölüm-kalım veya sağlıklı olmak-hasta kalmak ikilemindeki bir hastaya domuzdan elde edilen bir protein molekülünü içeriyor diye bir ilacı yazmamak ne kadar doğrudur, bilemedim.
Domuzdan kalp kapakçığı...
Merak ettim, bir kalp ve damar cerrahı olan Doç. Dr. İlker Alat, kalp kapakçığı arızalı herhangi bir hastayı ameliyat etti mi? Arızalı kapakçığın yerine domuzdan alınma kalp kapakçığı taktı mı?
Bu ameliyat, daha doğrusu insan kalp kapakçıklarından birinin domuzdan alınan kapakçıkla değiştirilmesi, kalp cerrahisinde çığır açan ve bugüne kadar binlerce hastanın hayatını kurtaran, onların ömrünü uzatan bir uygulama. Türkiye’de de yaygın olarak yapıldığı biliniyor.
Peki kalbinde domuzdan alınma bir kapakçık bulunan hastalar tamamen haram içinde mi?
Paylaş