Bir film, bir kriz bir soru: Sadık mısınız kime sadıksınız?

YAŞAYAN romancılar içinde en sevdiğim isimlerin başında John Le Carre gelir.

Haberin Devamı

Bugüne kadar yazdığı her şeyi, makaleleri dahil, yayınlanır yayınlanmaz okumak istedim. Okurum da.
Ben Le Carre ile televizyon aracılığıyla tanıştım; zamanında bizde TRT’nin gösterdiği ve Türkçeye ‘Köstebek’ diye çevirilen dizi sayesinde. Dizi, Le Carre’nin kahramanı George Smiley olan romanlarından biri olan ‘Tinker, Tailor, Soldier, Spy’dan BBC tarafından uyarlanmıştı.
Bugün aynı romanın sinema uyarlaması Türkiye’de de gösterimde. Film bence televizyon dizisiyle kıyaslayınca son derece başarısız. Ama yine de, dikkatli gözler ve Le Carre’nin romanlarını bilenler açısından temel mesaj gözüküyor: Sadakat nedir, kime karşı neden sadakat gösteririz, sadakat mantıklı bir şey midir?
* * *
Sadakat kavramı açısından baktığınızda, Le Carre’nin baş kahramanı olan George Smiley çok karmaşık bir kahramandır. Ona sürekli ve nerdeyse herkesle ihanet eden karısına sadıktır mesela, hatta ona çok aşıktır. Herkesin bilerek veya bilmeyerek ihanet ettiği ülkesine çok sadıktır mesela. Biraz zamanın dışında, eski kafalı denebilecek alışkanlıklara sahip birisidir ama yine de onu sever, takdir edersiniz.
Konusun casusluk, ihanet, sadakat olan bir filmin Türkiye’de tam da Milli İstihbarat Teşkilatı ile ilgili tartışmaların yaşandığı dönemde gösterime girmesi hoş bir tesadüf.
George Smiley, ülkesine sadıktır ama en çok kendi aklına, bağımsız düşünme, önyargılardan sıyrılarak düşünme yeteneğine sadıktır. Ülkesini sevmeyi, her türlü ideolojinin ötesinde, kendi aklıyla benimsemiş, sadakatini akıl-mantık üzerine kurmuş biridir Smiley.
Buradan bizdeki MİT merkezli tartışmaya, hatta itişmeye gelmek istiyorum.
Evet, mevcut tartışmaya pek çok açıdan bakmak mümkün. Köşe yazarları, yorumcular, ben dahil, bu işi yapıyor zaten. Yani ortadaki meseleyi güç kavgası olarak analiz edenden sistem sorunu görenlere kadar çok sayıda bakış açısının örneklerini gördünüz.
* * *
Ben bugün biraz farklı bir açıdan, George Smiley’den aldığım ilhamla sadakat kavramı açısından bakmak istiyorum son güncel tartışmamıza.
MİT’e yönelik suçlamaların bir bölümü gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Suçlamaların özü, MİT’in bir kurum olarak ve çalışanları açısından bu ülkeye sadakatinin sorgulanması.
Suçlayanlar, MİT mensuplarına ‘Siz ülkenize ihanet halindesiniz’ diyor. Haklarında arama kararları alınan MİT mensuplarının bu suçlamaya cevabını tahmin etmek çok kolay.
Bu sadakat tartışmasında kim haklı? Bir taraf diyor ki, ‘Burası hukuk devleti, ülkeye ve devlete sadakatin ölçüsü yasalardır, siz yasaları çiğnediniz.’ Öteki taraf da muhtemelen şöyle diyor: ‘Burası bir hukuk devletiyse eğer, sadakatsizlikle esas suçladığınız biz değiliz, bu ülkenin seçilmiş hükümeti, parlamentosu.’
* * *
Peki ama bir ülkeye sadık olmak nedir? Sebepsiz, mantıkla açıklanmayacak, bir meşruiyet dayanağı aramaya gerek olmayan bir şey midir sadakat?
Bir ülkenin en hassas güvenlik sırlarını gazetelere sızdırmak, insanların hayatlarını tehlikeye atmak vatanseverlik olabilir mi? Gizli kapaklı işler yürütmenin ve bunu yaparken de dokunulmazlığa sahip olmanın vatan sevgisindeki yeri nedir?
Evet, pazar soruları...

Yargı eliyle demokratikleşme olur mu?

Haberin Devamı

HER cumartesi TRT 1’de Prof. Dr. Talip Küçükcan’ın moderatörlüğünde, Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu ve düşünce üretme kuruluşu SETA’dan Hatem Ete ile birlikte gündemi konuştuğumuz bir televizyon programı var, Enine Boyuna.
Bu hafta konumuz ister istemez MİT krizi ve etrafındaki olaylardı. Hatem Ete, programda, dünkü Sabah gazetesinde de yayımlanan analizini tekrar etti.
Kabaca özetleyeyim: Ergenekon, Balyoz, internet andıcı ve KCK gibi davalar, sadece adli değil aynı zamanda siyasi davalardır. O yüzden de bu davaların yürütülüş biçiminden suçlamaların içeriğine kadar pek çok şeyin bir ‘siyaset vazedici’ yönü vardır. Bugün bu davalar üzerinden polis ve savcılar, siyaset vazeder, siyasetin alanını kendilerine göre belirler duruma geldiler.
Hatem Ete’nin bu görüşleri benim de daha önce defalarca yazdığım bir temel konunun gayet güzel sistematize edilmiş hali. ‘Hukuksuz demokrasi olmaz’ derken kastettiğim tamamen buydu.
Ülke, mahkemeler eliyle demokratikleştirilemez. Mahkemeler olsa olsa örnek olacak kararlar verebilir, aynı suçları işlemeye heveslenenleri caydırabilir. Ülkelere demokrasi parlamentoları eliyle, yasalar ve anayasalarda değişiklikler yapılarak gelir ancak.
Polisin ve savcının siyaset vazetme işlevi, bugün mevcut hükümetin bir dönemki siyasetini sanık sandalyesine oturtur raddeye geldiyse, o ülkede fena halde yanlış giden şeyler oluyor demektir.

Pazar bilmecesinin cevabı

Haberin Devamı

GEÇEN hafta bir bilmece sordum bu köşede. Hatırlatayım: A noktası ile B noktasının arası 30 kilometre. Siz A’dan B’ye saatte 30 kilometre ortalama hızla, yani 1 saatte varıyorsunuz. B’den A’ya dönerken öyle bir hız yapın ki, gidiş dönüş bütün yolculuğun ortalama hızı saatte 60 kilometre olabilsin.
Bu soruyu yıllar önce de sorduğumu yazmıştım. Yıllar önceki tecrübemin tersine, bu sefer cevap gönderen okuyucuların ezici bir çoğunluğu doğru cevap verdi.
Evet, bu sorunun bir cevabı yok aslında. Daha doğrusu var da, fiziken imkansız. A’dan B’ye gidiş 1 saat sürdüğüne göre, dönüşün ışık hızıyla, hatta ışık hızından biraz daha hızlı olması gerekir ki, saatte ortalama 60 kilometre tutturulabilsin.
Işık hızında zaman duracağı, ışık hızı aşıldığında da zaman geriye doğru gideceği için buna ihtiyaç var.
Haftaya yeni yeni bulmacalar soralım...

Yazarın Tüm Yazıları