Paylaş
Türkiye’de bilim yapılmıyor mu? Bal gibi de yapılıyor. Hem de iyi bilim yapılıyor, güncel bilim yapılıyor.
Ama sistem bilim için çalışmıyor. Hükümetlerin, parlamentoların, üniversitelerin, şirketlerin enerjisinin çok ama çok küçük bir bölümü bilim için harcanıyor.
Oysa, Türkiye’nin bugünlerdeki temel ekonomik sorunu olan cari açık meselesini çözecek olan şey, bilim.
Türkiye, üretebilmek için dış açık vermek zorunda olduğu bir ekonomik sistemi sürdürmeye çalışıyor epey bir zamandan beri. Bununsa sürdürülemez olduğu belli.
Bütün tarihimizde bir tek kere bile, dış ticaretin ekonomik büyümemize katkısı pozitif olmadı. Dış ticaret açığı vermek, yani yurt dışına döviz ödemek pahasına istihdam yaratıyoruz diye sevinmeye de devam edemeyiz. Zaten bu sevinç bir çeşit züğürt tesellisinden başka bir şey değil.
Yapmamız gereken, dış ticaretimizin fazla vermesi, yani ekonomik büyümemize pozitif katkı sağlaması.
Bunun için de kendi icat ettiğimiz, kendi tasarladığımız ürünlerimizi fiyatını da biz belirleyerek üretmeli ve satabilmeliyiz. Yani, üretimimizdeki katma değer oranını arttırmalıyız.
Kendi icat ettiğimiz, kendi tasarladığımız ve fiyatını belirlediğimiz ürünleri üretmemizin bir tane yolu var: Bilime verdiğimiz önemi arttırmak, bilime daha fazla yatırım yapmak, bilimi el üstünde taşımak.
Örneğin, son yıllarda Türkiye’de gündeme ‘tanrı parçacığı’ diye de adlandırılan Higgs bozonunu bulmak için yaptığı muazzam deneyle gelen Avrupa Nükleer Araştırmalar Konseyi CERN’e bir an önce tam üye olmalıyız.
Elimin altında bir rapor var, CERN’e tam üye olmanın ülke sanayisine katkılarının araştırdığı bir rapor.
Raporun sonuçları, CERN üyeliğinin sadece üç beş bilim insanını ilgilendiren ve onların daha iyi bilim yapmalarına yardımcı olan bir şeyden ibaret olmadığını kanıtlar nitelikte.
CERN’e üyelik en basit konu. Türkiye istese birkaç ay içinde tam üyelik prosedürü tamamlanabilir.
Daha az basit olan konular var. Mesela kök hücre araştırmaları. Bunlara daha fazla kamu parasının akması ve yurt dışından kök hücre konularında çalışan başta Türk bilimciler olmak üzere bilimci getirtilmesi gerekiyor. Bu araştırmalardan çıkacak patentler gelecekte çok şeyi belirleyecek.
Mesela biyokimya alanı. Geleceği belirleyecek bir başka alan da bu.
Böyle saymaya başlarsam sayfalar bana yetmeyebilir.
Hükümetin stratejik planı içinde bilime ağırlık vermenin bulunduğunu hepimiz biliyoruz ama bunun sadece orada bulunması yetmez, bir an önce harekete de geçilmeli.
TÜBİTAK’ı siyasetten kurtarmak
TÜRKİYE’nin artık bir ‘bilim bakanlığı’ var. Ne güzel. Ama yetmez. Bu bakanlığın bilimi yönetmek ve yönlendirmek için kullanacağı ana mekanizma TÜBİTAK.
Bu kurumun siyasetten kurtarılması ve kendisinin bir iktidar odağı olmaktan çıkarılması gerek. Orası bir iktidar odağı olunca siyaset devreye giriyor ister istemez.
Önümüzdeki on yıl boyunca kullanabileceğimiz bir bilim stratejisine ihtiyacımız var. Bu strateji TÜBİTAK tarafından oluşturulabilir, sonra da üniversiteler tarafından uygulanabilir. Kaynakların verimli kullanımı için öncelikli alanları belirleyecek böyle bir bilim stratejisine ihtiyaç var.
Son olarak, bazı öncü kuruluşlar, mesela Sağlık Bakanlığı ve İTÜ gibi bazı üniversiteler bir olup, küçük çaplı proton hızlandırıcıları, küçük bazı çarpıştırıcılar yapabilir, bunlarla tıp sektörünün çeşitli ihtiyaçları karşılanırken bir yandan da bilimsel araştırmalar yapılabilir.
Yeter ki düşünsel enerjimizi geçmişe değil geleceğe yöneltelim...
Avrupa şirketleri CERN’den ne kazandı?
BİR ülke CERN’e tam üye olduğunda o ülkeyle CERN arasında sadece bilimsel araştırma ve bilimsel bilgi transferi yaşanmaya başlamıyor. Üyelikle birlikte başlayan bir başka şey, üye ülkenin firmalarının CERN tarafından açılan ihalelere girebilir olması oluyor.
Geçen yıl CERN, kendi ihalelerine katılan üye ülke firmalarıyla bir araştırma yaptı. Araştırmanın sonunda çıkan sonuçlardan bazıları şöyle:
Firmaların yüzde 38’i, bu ihaleler sayesinde yeni ürünler geliştirdiklerini söylediler.
Yüzde 13’ü bu yüzden araştırma-geliştirme departmanları kurdular.
Yüzde 14’ü yeni iş birimleri kurdular.
Yüzde 17’si yeni pazarlara açıldılar.
Yüzde 42’sinin uluslararası pazarı daha da genişledi.
Yüzde 44’ü teknolojik yenilikleri öğrendiğini söyledi.
Yüzde 52’si CERN olmasaydı daha kötü satış performansı yakalayacaklarını söyledi.
Yüzde 21’ü CERN olmasaydı istihdam kapasitelerinin daha yavaş artacağını söyledi.
Yüzde 41’i CERN olmasaydı daha düşük bir teknolojiyle yetineceklerini belirtti.
Paylaş