Paylaş
Vali Yüksel, bizim bu gezide Amerika’nın batı yakasına, San Fransisco ve Silikon Vadisi’ne de gideceğimizi biliyor. ‘Yahu’ dedi, ‘Ben Ankara’da ilk göreve başladığımda ne yapayım diye bakarken fark ettim, bizim burada dört tane devasa tekno parkımız var. Ama bu parklar birbirleriyle neredeyse hiç konuşmuyorlar, bir işbirliği arayışı içinde de değiller. Oysa Ankara’da da bir Silikon Vadisi yaratabiliriz, çünkü üniversitelerimiz de burada.’
Valinin düşüncesi de hayalleri de güzel. Siz bu satırları okuduğunuzda Cumhurbaşkanı Gül ve bizler San Fransisco’ya varmış olacağız. Amerika gezisinin bu ikinci bölümü, itiraf edeyim Chicago’daki NATO zirvesinden daha az önemli değil, üstelik en azından benim için daha heyecan verici.
Silikon Vadisi adını sanırım ilk olarak 1981 yılında duydum. Biz bilgisayar endüstrisi, kişisel bilgisayarların hayatımıza girmesiyle o zaman ‘kuruldu’ sanıyorduk.
Oysa, San Fransisco körfezinin güney ucunda yer alan genişçe bölgeye verilen isim olan Silikon Vadisi, taa 60’larda oluşmuş bir yer. Hatta şunu da söyleyebiliriz: Bugün bilgisayar endüstrisi diye bildiğimiz kocaman endüstrinin bilimsel ve en temel teknolojik temelleri de zaten 60 ve 70’li yıllarda büyük ölçüde bu vadide ortaya çıkarılmış. 70’lerin sonlarında ilk kişisel bilgisayarlar yapılmaya başlanmış.
Silikon Vadisi’ni bilgisayarın kalbi yapan şey, öncelikle bilgi. Yani üniversite. Yani bilim.
Bilim kapıyı açmış, arkadan tasarımcılar, mühendisler gelmiş. Ortaya dünyayı değiştiren devasa teknoloji ve endüstri çıkmış.
Bugün bu endüstrinin bir geleceğinin olup olmadığı, 50 yıldan fazla zaman önce atılan temellerinden yeni bir yere sıçrayıp sıçrayamayacağı hararetle tartışılırken Türkiye Silikon Vadisi’ni daha yakından tanımaya uğraşıyor.
Hiç yapmamaktansa bir yerinden başlamak iyidir kuşkusuz. Ancak buna Silikon Vadisi’ni bu denli önemli yapan temel şeyi anlamaya çalışarak başlamak gerekir bence. Nedenleri bilirsek biz de aynı veya benzer sonuçlara ulaşabiliriz. Bunu yapmazsak sadece sonuçları öğrenmiş oluruz. Bu da bir işe yaramaz.
Bu vadiyi endüstrinin merkezi haline getiren şeylerin başında bilim ve özgürlük kültürü gelir. 60’lı yılların Hippi’lerinin, Çiçek Çocukları’nın, anarşist komünlerinin, doğacı komünlerinin neden aynı bölgede ortaya çıktığını anlamadan kişisel bilgisayarın neden Silikon Vadisi’nde ortaya çıktığını da anlayamayız bence.
Ve bizde de, Ankara’da veya başka yerde Silikon Vadisi benzeri yerler olsun istiyorsak, sadece bilgisayar programcısı yüzlerce ‘deli’yi aynı mekana tıkmak yetmez; bu genel anlayışa sahip olmadan, onun üstüne gerçek ve özgür bilimi eklemeden ‘yeni’ bir şey ortaya çıkaramayız; olsa olsa varolanı iyi uygulayan, onu biraz olsun geliştiren insanlar oluruz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yarından sonra Apple’a, Google’a, Facebook’a ve Twitter’a gidecek, bu devasa bilgi şirketlerini merkezlerinde ziyaret edip bilgi alacak.
Bizde genel izlenim, ‘Çorap bile giymeyen, terlikle dolaşan bir genç 100 milyar dolarlık şirket kurdu’ basitliğinde. LSD kullanan, üniversite mezunu bile olmayan bir eski hippie’nin Apple’ı babasının garajında kurması bizim için efsane.
Oysa bu hikayelerin oluşmasını sağlayan bir arka plan var, en önemlisi neredeyse siyasi fikirler var.
Hippiler olmasa Facebook ve Twitter da olmazdı
BİZİM için hippi nedir? Pasaklı, uyuşturucu kullanan, gitarıyla baldırı çıplak şarkı söyleyen, serbest seks ve aşka inanan bir grup ahlak yoksunu serseri. Öyle değil mi?
Oysa değil.
Hippi geride kaldı, taa 60’larda, son kalıntıları da 70’lerde. Ama aslına bakacak olursanız bugün hepimiz biraz hippi’yiz.
Hiyerarşileri sorguluyor, bireysel özgürlüklerimize önem veriyorsak, savaşlardan şüphe duyuyorsak bunları aklımıza hippi’ler soktuğu için.
Bilgisayar dünyasında ‘sosyal network’ fikrini sokan şey de hippi hareketi.
Bir hiyerarşisi olmayan, kendi kendine yeterli, hepsi eşit bireylerden oluşan ve o eşit bireylerin birbirleriyle eşit oldukları bir platformda konuşarak ortak kararlar oluşturdukları bir dünya yaratmak özellikle Çiçek Çocukları’nın rüyasıydı. Bu rüya bilgisayar endüstrisini derinden etkiledi.
Bugün baktığınızda herkesin birbiriyle eşit biçimde var olduğu, tartıştığı, konuştuğu, paylaştığı ‘sosyal ağ’ların kökünde bu fikir var.
Hala ifade özgürlüğünü gerçekleştirememiş bizim ülkemizden Facebook’un, Twitter’ın çıkmasını beklemek bir mucize olurdu. Steve Jobs Türkiye’de doğmuş olsaydı, en fazla tabelacılık yapıyor olurdu.
İyimser ve ümitli olmaktan başka çaremiz var mı?
BÜTÜN bu yazdıklarıma rağmen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve Sanayi ve Bilim Bakanı Nihat Ergün’ün bugünden itibaren önce Stanford Üniversitesi’nde, sonra da Silikon Vadisi’nde gerçekleştireceği temasların Türkiye için önemli bir dönüm noktası olacağını umuyorum.
Çünkü umuyorum ki Cumhurbaşkanı Gül ve Bakan Ergün, Silikon Vadisi’ni var eden temel unsurları burada çok iyi bir biçimde kavrayacaklar.
Ve eğer Türkiye’nin dünyada hak ettiğine inandığımız yeri almasını istiyorsak bunun yenilik geliştirmekten, yenilik geliştirmenin de hiyerarşisiz özgürlüklerden geçtiğini görecekler.
Bu özgürlükleri bütün topluma vermek gerektiğini, toplumun içindeki az sayıda bireyin özgür olmasının yeterli olmadığını anlayacaklar. Bilim denen şeyin doğası gereği kimsenin, özellikle de devletin kontrolunda olamayacağını, devletin görevinin bilimin oluşması ve yapılabilmesi için gerekli ortamı oluşturmak ibaret olduğunu anlayacaklar.
Teknoloji ile bilimin el ele gitseler bile birbirlerinden çok farklı şeyler olduğunu, bilim üretemeyen bir ülkenin teknolojiyi de en iyimser ihtimalle taklit edebileceğini ama asla kendi teknolojisine sahip olamayacağını şu iki-üç günde kendi gözleriyle görecekler.
Türkiye’nin geleceği için iyimser olmaktan başka çaremiz yok.
Paylaş