Paylaş
Tablolardan biri, ülkede oluşan geliri tek tek bireylerin nerelerden elde ettiğini gösteriyordu. Sanayileşmiş, modern ekonomik ilişkilerin geçerli olduğu bütün dünya ülkeleri gibi Türkiye’de de bir yıl içinde elde edilen gelirin (servetle karıştırmayın) yarısı ücret ve maaşlarla ediniliyor.
Peki bu ücret ve maaşları alanlar, aldıkları parayı, yani ülkede elde edilen bütün gelirin yarısını nasıl paylaşıyor? O tabloyu bir kez daha bugün yayınlıyorum.
Dünkü yazı o tablodan hareketle yazılmış şu cümlelerle bitiyordu:
‘(...) toplumun en yüksek gelir elde eden yüzde 20’lik kesimi, 2006’da bütün maaş ve ücretlerin yüzde 51.7’sini alırken aynı rakam 2012’de yüzde 52.7’ye yükselmiş.
Buna karşılık toplumun en altındaki yüzde 40’lık kesimin maaş ve ücretlerden aldığı pay 2006’da yüzde 10.7 iken 2012’de yüzde 12’ye ancak yükselmiş.
Yani, AK Parti aslında en çok temsil ettiğini söylediği toplumun en altındakilerine öyle büyük bir sıçrama yaşatamamış.
Peki ama neden?’
Sahiden neden? Bugün bu soruya cevap arayalım.
Aslında keşke elimizde yüzde 10’luk, hatta yüzde 1’lik dilimler halinde bütün kırılımlar olsa ama maalesef TÜİK’in yayınladığı veri seti nüfusu yüzde 20’lik dilimlere bölüyor.
Hiç değilse en çok gelir elde eden yüzde 1’in toplam gelirin ne kadarını aldığını bilsek çok iyi olacak. Ama benim (şimdilik) derdim, toplumun en tepesindekiler değil en altındakiler.
En alttaki yüzde 40’a baktığımızda bunlar bütün maaş-ücret gelirlerinin sadece yüzde 12’sini alıyorlar.
Bir toplumda gelirin nasıl paylaşıldığı pek çok değişkene bağlıdır ama bunlar içinde siyasi tercihler çok büyük bir ağırlık taşır.
AK Parti’nin toplumun en altındakileri temsil ettiği iddiası bilinmeyen bir şey değil. Bu kesimleri sadece dini-kültürel değerler bazında ve kimlik olarak temsil etmiyor AK Parti, ekonomik olarak da ediyor, en azından ettiği iddiasında.
Ama bu son iddianın rakamlarla doğrulanmadığını, toplumun en altındakilerin gelirden aldıkları payın bir türlü artmadığını görüyoruz.
Hemen şunu hatırlatayım: Gelirden alınan payın artmaması gelirin artmaması anlamına gelmez. Esasen en alttakilerin geliri arttı, AK Parti döneminde mutlak yoksulluk ve yoksulluk sınırının altında yaşayan kimse kalmadı; bu da hatırı sayılır bir kalabalığa tekabül ediyor.
Ama insanların günde 2 doların altında gelirle yaşamaktan kurtulmaları, onların ülkede yaratılan geliri hakça paylaştıkları anlamına gelmiyor.
AK Parti, bütün çabasına rağmen toplumun en altındakileri gelir seviyesi olarak ortadaki ve yukarıdakilere yaklaştıramıyor.
Bunun da başlıca sebebi, toplumun en altındakilerin daha fazla gelir elde edecek bilgi ve becerilerden yoksun olması.
Şu anda Türkiye nüfusunun eğitim ortalaması 6.5 yıl. Aramızda bazıları 16 hatta 18 yıl eğitim görürken demek çoğumuz 3-4 yıl ancak okula gidebilmiş. En alttaki yüzde 40’ın çok kısa bir süre için okula gidebilenlerden oluştuğunu tahmin etmeye bile gerek yok.
Türkiye’nin ve son 12 yılın iktidar partisi olarak AK Parti’nin en büyük, en derin başarısızlığı işte burada.
Bu partinin gelip yaslandığı ve ileri gitmekte zorlandığı duvar da burada: Eğitimi sınırlı, becerileri sınırlı insanlara daha fazla gelir sağlayamazsınız.
En alttaki yüzde 40’ın maaş ve ücretlerden aldığı payın yüzde 40’lara çıkması gerek. Bunu başarırsak daha az eşitsiz bir toplum olabiliriz ancak. Ve yine ancak bunu başarırsak kendi iç kavgalarımızı hafifletebiliriz.
Başarmanın yolu da belli: Daha fazla ve daha iyi eğitim.
Oysa bizde eğitim, bütün eşitsizliklerin temelinin atıldığı yer maalesef.
Paylaş