Paylaş
Biz, nedense devletini çok seven, onu kutsal gören bir kültüre mensubuz ve her mahkeme salonuna da ‘Adalet mülkün temelidir’ yazmayı marifet sayarız.
Doğrudur da, adalet sahiden devletin temelidir. Adalet dağıtmayan, adaleti adil dağıtmayan bir sisteme ‘devlet’ denmez.
Ama gelin görün ki, bu topraklarda ‘adalet’ arzusu da bitip tükenmez. Boşuna değildi 60’lı ve 70’li yılların iktidar partisinin adının Adalet Partisi olması.
Bugün, 14 yıldır iktidarda olan partinin adında ‘adalet’ kelimesinin yer alması da şans eseri bir durum değil.
100 KİŞİDE 93 MAĞDUR YARATAN ADALET
Adalet Bakanlığı’nın her yıl yayımladığı ‘Adalet İstatistikleri’nden hareketle yaptığım bir hesap var.
Sadece ağır cezalık suçlar için yaptım bu hesabı. Daha önce birkaç kez yazdım; yeniden hatırlatma ihtiyacı belirdi:
Savcılıklarımız, davası ağır ceza mahkemesinde görülecek TCK maddelerinden başlattığı her 100 soruşturmadan sadece 45’ine dava açıyor. Kalan 55 kişi, ortalama iki yılı aşkın süre devam eden soruşturmalarda gözaltına alınsalar, tutuklansalar, telefonları dinlense, hayatları altüst edilse dahi mahkemeye çıkmıyorlar. Ama birazdan göreceksiniz, mağdur edilseler dahi o 55 kişi aslında şanslı, hayatlarındaki bu kâbus ortalama 2 yıl sürüyor.
Hakkında iddianame düzenlenip dava açılan 45 kişinin 23’ü, ortalama 2 yıl süren ilk derece yargılamalarında beraat ediyor; başka bir deyişle 45 kişinin 22’si ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet alıyor.
Sonra başlıyor temyiz süreci, yani Yargıtay aşaması. Bu 22 kişinin sadece 7’si hakkındaki ceza kesinleşiyor, geri kalanın aldığı cezalar türlü çeşitli gerekçelerle bozuluyor.
İşte ülkemizdeki ‘adaletsizlik’ veya ‘adalet sorunu’ bu rakamlara yansıyan şeydir. Sistem adalet ürettiğinden daha fazla mağduriyet üretiyor. Hakkında soruşturma başlatılan 100 kişiden 93’ü mağdur ediliyor.
ADALET İÇİN Mİ, İNTİKAM İÇİN Mİ?
Peki bu 93’ün hepsi mi masum mağdurlar? Hayır, bunu söylemeye imkân yok. Ama şunu söyleyebiliyoruz: Sistem, bu insanların hiç değilse bir bölümünü mahkûm edecek delilleri bulamıyor, onları adil bir yargılama sonucu hapse atamıyor, onun yerine mağduriyetler üretiyor.
Bu mağduriyetlerin yaratılmaya başlandığı nokta ise savcılıklarımız. Ülkemizde adalet sistemini düzeltmeye başlayacaksak aslında işe savcılıklardan başlamalıyız.
Savcılıklarımız, çoğu zaman mahkûm ettiremeyeceğini bile bile insanlar hakkında soruşturma açıyor, hatta iddianame düzenleyip onları mahkemelere gönderiyor.
Aklıma gelen en çarpıcı örnek meşhur ‘Çarşı davası’. Savcılık, bu insanlar hakkında ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na aykırılık’tan dava açacak yerde ‘Darbeye teşebbüs’ten dava açtı, sonuçta herkes beraat etti.
Soruşturmalar ve sonra da davalar böyle gelişigüzel açılınca da insanın aklına ister istemez, “Aslında bu soruşturmalar insanları süründürmek, bir süre tutuklayıp hapiste tutmak, o insanlardan basitçe intikam almak için mi açılıyor” diye bir fikir düşüyor.
AHMET VE MEHMET ALTAN’IN DURUMU
Darbe sonrası hakkında soruşturma açılan, gözaltına alınan, tutuklanan onlarca gazetecinin/yazarın durumuna bakalım.
Ortada darbe girişimi gibi alabildiğine somut bir suç varken ve bu suçun birinci plandaki şüphelileri belliyken, gayet belirsiz, gayet muğlak (‘Temmuzda hava sıcak olacak’ dedi, darbeyi önceden biliyordu; ‘Subliminal’ (bilinçaltı) mesaj verdi; televizyonda Fetullah Gülen’den saygıyla söz etti) şeylerle suçlamanın toplumsal adalet arayışına katkısı nedir?
Son olarak, çocukluğumdan beri şahsen tanıdığım Ahmet ve Mehmet Altan’ın gözaltına alınması, bana adaleti değil intikamı aradığımız, sevmediğimiz kişileri sudan sebeplerle hapse atmak istediğimiz izlenimini veriyor.
Biz neden darbeye karşıyız? Birileri hukuk dışı ve gayrimeşru yollarla iktidarı almasın diye. Peki o birileriyle mücadele edeyim derken hukukun dışına, hatta gayrimeşru çizgiye düştüğümüzde biz ne oluyoruz?
‘Adalet devletin temelidir’ lafı boş bir laf değil. İntikam veya keyfi cezalandırma değildir devletin temeli, adalettir.
Paylaş