Paylaş
Fakat bizim durumumuzda bir farklılık da yok değil. 1908’de 2. Meşrutiyete giden yolda kullanılan slogan, Fransız Devrimi’ninkinden biraz farklıydı: “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve ADALET.”
Neden böyleydi? Neden Amerikalıların, Fransızların, başka kıta Avrupa ülkesi halklarının aklına ‘adalet’i bir talep olarak eklemek gelmedi de Osmanlının geldi?
Bence bu konu siyaset bilimiyle ve tarihle ilgilenenlerin gündeme alması gereken bir konu. Osmanlı’daki adalet ihtiyacı yani.
Bu ihtiyaç 1923’te cumhuriyetin kurulmasıyla da giderilmedi belli ki. 1950-60 arasının büyük kavga konularından biri yargı sistemi, yani adalet oldu.
Sonra 27 Mayıs darbesi ve Yassıada yargılamaları yapıldı. Burada adalet sağlanamadı, çünkü mahkeme emirle hareket eden bir olağanüstü mahkemeydi.
Arkadan kurulan siyasi partinin adı ADALET Partisi oldu.
AP, adında ‘adalet’ kelimesi geçen belki ilk partimizdi ama son olmadı. Türkiye, son 8 yıldır yine adında ‘adalet’ olan bir parti tarafından yönetiliyor: Adalet ve Kalkınma Partisi.
Demek ‘adalet’ idealine olan ihtiyaç hâlâ bitmedi. Hâlâ buna ihtiyacımız var. Taa 1908’den beri!
* * *
Pazartesi sabahı medyacı esnafı güne Soner Yalçın ve üç çalışma arkadaşının evinin polis tarafından basılması haberiyle başladı. Yalçın ve arkadaşları gözaltına alındı, Cuma sabaha karşı saatlerde de tutuklandı.
Uzun uzun detaylara girmeyeceğim, günlerdir yazılıyor çiziliyor. Soner Yalçın ve arkadaşları, ilk soruşturması bundan neredeyse dört yıl önce başlayan, 200’den fazla insanın halen örgüt üyesi olmak suçlamasıyla yargılanmakta olduğu Ergenekon’un üyesi olmakla itham ediliyorlar.
Dört yıldır soruşturulan ve lider kadrosu olmakla itham edilenlerin yargılandığı bir örgütün hâlâ çökertilememiş, hâlâ “2010 medya planı” gibi planlar yapabiliyor olması hali başlı başına bir çelişki, bir başarısızlık hikayesi değilse nedir?
Ne olduğu hakkında elbette bir fikrim var ama şimdilik, Soner Yalçın ve tutuklanan iki arkadaşıyla ilgili suçlamaları hiç de inandırıcı bulmadığımı söylemekle yetineyim.
* * *
Soner Yalçın’ın bir suçu var: ‘Gazeteci’ sıfatıyla istihbarat savaşlarının içine girmek, bu savaşların bir parçası olmak.
Bu hapse girmeyi gerektiren bir suç mudur, bilmiyorum. Öyle olsa bile, Yalçın’ın bu nedenle tutuklanmadığını biliyoruz en azından.
Soner Yalçın, İsrail’in ve Mossad’ın aleyhinde kampanya başlattığı yeni Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili o haberi sitesinde yayınladığında, ardından da polis içinden gelen bilgilerle polis içi istihbarat savaşının bir parçası haline geldiğinde çok sayıda güçlü ve eli uzun kişinin, kurumun öfkesini üzerine çekti.
Şimdi yapılan bunların intikamıdır; Soner Yalçın’a ve arkadaşlarına bedel ödetmektir. Ve Türkiye’de ‘adalet’ maalesef bu istihbarat savaşının intikam alma aracı olmaktan yüksünmedi.
Galiba gelecekte daha çok adında ‘adalet’ kelimesi geçen partimiz olacak. Ben bunu anlıyorum.
Apple başlattığı savaşı kazanamaz!
GEÇEN yazdan beri bir iPad’im var. Ve o gün bugündür, İngilizce gazetelerimi, takip ettiğim dergileri ve en önemlisi kitaplarımı bu alet üzerinden satın alıyor ve okuyorum.
Bunu yapan sadece ben de değilim anlaşılan, çoğu iPad kullanıcısı gazete, dergi ve kitap okumalarını bu aygıt üzerinden gerçekleştiriyor. Henüz Türkiye’de iPad kullanıcısı sayısı çok az. Buna rağmen en azından kendi yakın çevremden gün aşırı birilerine mesela Amazon’dan nasıl kitap satın alabileceklerini anlatmamı gerektiren taleplerle karşılaşıyorum.
Geçen hafta bir haber dikkatimi çekti. Amerikan yayıncılık dünyasının önde gelen yayın organı olan Publishers Weekly’deki habere göre, 2010 yılında ABD’de e-book, yani elektronik kitap pazarı yüzde 164.4’lük bir büyümeyle 441.3 milyon dolarlık bir ciroya ulaşmıştı.
Daha da ilginci, kitap yayıncılığı alanında bütün diğer segmentlerde küçülme yaşanırken sadece elektronik kitap pazarı büyüyordu. Zaten biliyorsunuz, birkaç ay önce elektronik kitap satışları kağıda basılı kitabı geçti Amerika’da. Giderek daha az kitap kağıda basılıyor, daha çok kitap elektronik ortamda satılıyor.
Geçen hafta duyulan bir başka haber, elektronik kitap, dergi ve gazete dünyasının başlıca okuma aracı olan iPad’in üreticisi Apple’dan yapılan vahşi açıklamaydı.
Apple, kendi uygulama dükkanındaki uygulamalar üzerinden gerçekleşecek kitap satışı, dergi ve gazete aboneliklerinde yüzde 30 komisyon alacaktı. Kitap, gazete, dergi yayıncıları isterlerse kendi web sitelerinde de satış veya abonelik pazarlayabilecekti ama farklı fiyat ya da promosyon yapamayacaktı.
Bu açıklamanın ardından, Apple en yaygın kitap okuma aracı olan Amazon.Com’un Kindle uygulamasından doğrudan kitap satın alma seçeneğini kapattı. Artık iPad’inizden Kindle uygulaması üzerinden Amazon mağazasına doğrudan gidemiyorsunuz, web tarayıcınızla gidip alışverişinizi yapmalısınız.
Tam bu haberi sindirmeye çalışıyordum ki bir açıklama da Google’dan geldi. Apple’ın akıllı telefonlar ve tablet pazarındaki en büyük rakibi olan Android işletim sisteminin amiral gemisi olan Google, kitap, dergi ve gazete alımları için basit bir sistem geliştirmişti ve onlar yayıncıdan sadece yüzde 10 komisyon istiyordu.
Gördünüz, büyüyen pazarda Apple durduk yerde kendi tekel olma halinden hareketle bir savaş başlattı ama hemen cevabını da aldı. Bana göre Apple’ın bu savaşı kazanması ve oturduğu yerden yüzde 30 komisyonları cebine atacağı bir sistem kurup bunu sonsuza dek sürdürmesi imkansız.
Acaba iPad’den vazgeçip Android tabanlı bir tablete mi geçmeliyim?
Paylaş