Paylaş
Bütün bu faaliyet, bütün bu geziler, yapılan konuşmalar, parti örgütüyle ve sivil toplumla buluşmalar tek bir amaca yönelik: 7 Haziran’da yapılacak seçimleri kazanmak.
Aslında ana muhalefet partisi CHP’nin lideri dahil hiç kimsenin AK Parti’nin 7 Haziran seçimini kaybedeceği beklentisi içinde olmadığı malum. AK Parti kendisi de seçimi kazanacağını, yeniden tek başına iktidar olacağını biliyor.
Yani en muhalifleri, hatta düşmanları dahil hiç kimse AK Parti’nin seçimde 276’dan az milletvekili çıkaracağını bırakın düşünmeyi hayal dahi etmiyor. Muhalefetin ümidi, AK Parti’nin, seçimde Anayasa’yı tek başına değiştirip referanduma götürmesine olanak sağlayacak 331 milletvekiline ulaşamaması.
Bu, neresinden bakarsanız bakın, muhalefet adına acıklı bir durum.
276’yı değil 220’yi geçmeye çalışıyor Türkiye’de muhalefet. Ve kendileri açısından bir ‘kâbus senaryosu’ olan 220’yi aşamama tehlikesini görerek göstererek korku oyu istiyorlar seçmenden.
Türkiye’de demokrasinin içine girdiği çıkmazın ve her türlü otoriterleşme kaygısının arka planında yatan kök neden bu. Nedense bu kök nedeni konuşmuyoruz da, o kök nedenin ortaya çıkardığı sonuca bakıp ahkâm kesiyoruz hepimiz.
Ana muhalefet yüzde 30’un üzerine çıksa başka, yüzde 40’a dayansa başka bir ülkede yaşar, başka şeyleri tartışır olurduk. Ama yüzde 25’te kalan ana muhalefetle bugünkü gündemimiz de bu.
İktidarı kontrolsüz ve denetimsiz bırakan, ona koca sahada istediği gibi top koşturma olanağı veren durum biraz da bu.
Direnme hakkı çağrısı da başka bir acıklı durum
BİLİYORSUNUZ CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gündemdeki iç güvenlik paketiyle ilgili olarak sokaktaki vatandaşı direnmeye çağırdı, direnmenin bir hak olduğunu söyledi.
Yanlış değil söylediği, direnmek elbette bir haktır. Şiddete başvurulmadığı müddetçe ‘sivil direniş’ geçerli ve meşru bir hak arama yoludur ayrıca.
Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısına Başbakan Davutoğlu, ‘Direnmeye çağıracağına halkı kendisine oy vermeye çağırsa ya’ cevabını verdi.
Bu da haklı ve yerinde bir cevap, çünkü CHP iktidara devrim veya halk ayaklanmasıyla gelmek isteyen bir parti değil ki, serbest seçimlerde oy alıp gelecek ve iktidar olacak.
Sistemin içinde bir parti olduğuna göre de, halkı bir yasa değişikliğine karşı direnmeye çağırmak yerine oy vermeye çağırsa daha doğru olmaz mıydı?
Ama anlaşılan o ki, halktan yana çok da fazla bir beklentisi yok Kılıçdaroğlu’nun. O yüzden böyle acıklı duruma düşmeyi, sandık yerine sokaktan medet ummayı göze alıyor.
İç güvenlik paketi geldiği gibi geçemez...
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu iktidara geldiğinde bir söz verdi, ‘Çıkarılacak yasalar Avrupa Birliği normlarına uygun olacak’ dedi.
Temel hak ve özgürlüklerin geçici de olsa kısıtlanmasıyla ilgili konuların idari tasarruflara bırakılması, mahkeme kararı yerine valinin veya polis müdürünün emriyle hak kısıtlamasına gidilecek olması AB normlarının ötesinde geçmek anlamına gelir.
Sadece bu da değil, güvenlikçi bakış açısının hayatın her alanına hâkim olması, o güvenlikçilerden çok çekmiş ve hâlâ daha çekmekte olan AK Parti iktidarının kolayca içine sindireceği bir durum olamaz.
O yüzden, iç güvenlik paketi adı verilen düzenlemelerin Meclis’ten geldiği gibi geçmeyeceğini düşünmek, ummak istiyorum.
Bu paketin görüşülmesinin haftalardır erteleniyor olmasını da buna yoruyorum.
Paylaş