Paylaş
Bizim hukukumuzda tutuklamanın üç ayrı uygulaması var.
Birincisi ağır cezalık olmayan suçlarda yasa tutuklama süresini 1 yıl olarak belirliyor ama ‘Zorunluluk varsa altı ay daha uzatılır’ diyerek toplam süreyi 1.5 yıla çıkarmanın önünü açıyor.
İkincisi ağır cezalık suçlarda, yasa ‘Tutuklama 2 yıldır’ diyor ama orada da zorunluluk halinde 3 yıl daha uzatılabileceği, yani tutuklamanın 5 yıl uygulanabileceği söyleniyor.
Bir de son olarak terör ve ‘devlete karşı suçlar’la ilgili tutuklama rejimi var; burada da ağır cezadaki maksimum sürenin iki kata kadar uygulanacağı, yani 10 yıl olacağı söyleniyor..du!
‘Du’ dedim, çünkü bu hüküm yedi ay önce, 4 Temmuz 2013’te Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. (2012/100 esas sayılı karar.) Mahkeme, 10 yılın çok uzun olduğuna hükmetti ama iptal kararının yürürlüğe girmesi için de parlamentoya 1 yıl süre verdi. Yani, hükümet eğer 4 Temmuz 2014’e kadar terör ve devlete karşı suçlarda 10 yıldan az 5 yıldan çok (7.5 lafları var) bir süreyi ‘maksimum süre’ olarak belirleyen bir yasa düzenlemesi yapmazsa, en uzun tutukluluk bütün ağır cezalık durumlar için 5 yıl olarak uygulanacak.
Başbakan’ın söylediği tutuklama süreleri konusu hükümetin aklına gelmiş bir düzenleme değil anlayacağınız; bir yerde Anayasa Mahkemesi’nin zorlaması. Ve tutuklulukta maksimum sürenin 5 yıla düşmesi için hükümetin hiçbir şey yapmaması yeterli.
Yolsuzluk suçlamaları buhar olacağa benzemiyor
HERHALDE adına ‘Hayalet operasyon’ demek gerekecek; İstanbul’da savcıların 25 Aralık günü başlatmak istedikleri ama önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile İstanbul Emniyeti tarafından, sonra da hükümet tarafından engellenen operasyondan söz ediyorum.
Bu operasyon çerçevesinde halen AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım hakkında yazılan ama Meclis’e gitmeyen bir fezleke (ona da ‘korsan fezleke’ adını mı vermeli acaba) elden ele dolaşıyor.
Benim bu fezlekeden anladığım, Sabah gazetesi ve atv televizyonuyla onlara bağlı başka medya şirketlerinin devletle, en çok da Binali Yıldırım’ın görev yaptığı bakanlıkla iş yapan üç müteahhit tarafından alınması sırasında kamu zararı yaratıldığı kanısında artık bu soruşturmaya bakamayan savcı.
Devam edip etmediğini bile bilmediğimiz bir soruşturmayla ilgili ileri geri konuşmak istemem ama benim fezlekeden anladığım, suçlamalar son derece ciddi.
Ayrıca ‘zamanlama manidar’ da değil; çünkü iddia edilen suçlar 2013’ün yaz ortasından aynı yılın kasım-aralık ayına kadar izlenmiş ve savcı 25 Aralık’ta da düğmeye basmak istemiş.
Soruşturma kapsamında adı geçenlerden biri de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan. Tam da bu sebeple hükümet, bu soruşturmanın ‘AK Parti’ye karşı darbe girişimi’nin ta kendisi olduğunu iddia etti; olağanüstü yollara başvurarak bu soruşturmayı engelledi. Çünkü iddiaya göre bu soruşturmayla bağlantılı bir savcı, ‘Birkaç güne kadar başbakanı da gözaltına alırız’ bile demişti.
Bir başbakanı gözaltına almak veya ifadeye çağırmak pek mümkün olan bir şey değil; olacak şey de değil. Ama bir başbakanı, yakın çevresinden veya siyasetteki yoldaşlarından yola çıkarak yolsuzluk zannı altında bırakmak mümkün. Bugün olan da o.
‘Zan altında bırakma’ denen şey, doğası gereği illa taraflı ve maksatlıdır. Burada önemli olan, başbakan veya bir başka siyasetçinin ‘zan altında’ bırakılmasına neden olan suçlamaların temelsiz olup olmadığı.
Okuduğum fezleke bana suçlamaların ciddiye alınması gerektiği izlenimi verdi. Bence adı geçen herkes tarafından ciddiye alınmalı bu suçlamalar.
Çünkü bu suçlamalar öyle buhar olup yok olacak şeylere benzemiyor.
Ali İsmail için adalet
ASLAN gibi 19 yaşındaki oğlunu bir devlet cinayetine kurban vermiş annenin duygularını anlamanın yakınına bile gelemeyeceğimizi düşünenlerdenim.
Ali İsmail Korkmaz’ın annesi önceki gün mahkemede oğlunu döve döve öldürmekle suçlananlarla yüzleşti. Cevabını aradığı iki soru vardı: ‘Oğlumu kim öldürdü? Oğlumu neden öldürdü?’
Ali İsmail’in ardından bir adalet sağlanacaksa ancak bu iki soruya net cevap verilerek sağlanabilir.
Kim öldürdü Ali İsmail’i ve neden öldürdü?
Hangi yüce sebep daha önce adını bilmediğiniz, yüzünü görmediğiniz birini döve döve öldürmenizi sağlar?
Neden, neden, neden?
Kimden alıyor bu bilgileri Başbakan?
BAŞBAKAN Erdoğan, Avrupa Birliği’nde hapiste olan ‘gerçek’ gazeteci sayısının Türkiye’dekinden fazla olduğunu söyledi.
‘Gerçek’ gazeteci kimdir, uzun uzun tartışacak değilim. Mesele şu: Eline silah almamış, sadece yazı yazmış veya yazı yayınlamış insanları ‘terörist’ sayarsanız, onların öteki sıfatı gazeteci olsun veya olmasın fark etmez, ülkenizdeki demokrasinin ve özgürlüklerin seviyesi tartışılır.
Mesele ‘hapisteki gazeteciler’ meselesi değil; ifade özgürlüğü meselesidir ve Türkiye ifade özgürlüğünün son derece sınırlı olduğu ülkenin adıdır.
Başbakan bu bilgileri nereden alıyor bilmiyorum ama yanlış bildiği kesin.
Paylaş