Paylaş
Devasa vinç geldi, halatlar bağlandı, kapak havalandı ama o da ne, halatlar koptu, kapak yere düştü, düşen 300 tonluk kapağın altında kalan 5 işçi feci biçimde öldü.
Bir dönem İstanbul’daki tersanelerinde haftada beş işçinin sudan sebeplerle ölmesine alışmış bir ülkede, Samsun’daki bir ‘iş kazası’nda da beş kişinin daha ölmesi çok da önemsenmeyebilir.
Ben o görüşte değilim. Çünkü Samsun’da yaşanan şey, aynen İstanbul Tuzla’daki tersanelerde yaşananlar gibi, ‘kaza’ denemeyecek bir şeydir.
Samsun’daki beş işçi, bilimi reddettiğimiz için öldü. 300 tonluk bir ağırlığı kaldırmak için ne cins ve efsafta çelik halat kullanılması gerektiğini hesaplamaya üşenmeseydik, daha doğrusu bu hesabı yapacak kadar matematikle ve lise 2. sınıf fiziğiyle ilgilenmiş olsaydık, o beş işçi bugün hayatta olurdu.
Ama herhalde bizde işçi hayatı ucuz, kolay bulunan bir şey, buna karşılık da matematik pahalı, zor bulunan, hatta ‘lüks’ bir şey... Öyle mi sahiden?
Arşimed, milattan önce 287 ile 212 yılları arasında, Sicilya Adasında yaşadı. Kaldıracı bulan, kaldıraçların matematiğini yapan adam oldu. Belki lise fizik derslerinden hayal meyal hatırlayacaksınız, makaraların kaldırma gücünü nasıl arttırdığına ilişkin kitap sayfalarını, belki sınav sorularını.
Ama hayır, biz Arşimed’i, hamamdan çıplak olarak dışarı fırlamış ve ‘Evreka evreka’ diye sokaklarda bağıran deli görünümlü bir bilimci olarak hatırlarız, Samsun’da ölen 5 işçinin hayatta kalmasını sağlayacak matematiği geliştiren kişi olarak hatırlamaktansa.
İşin daha tuhafı şu: O beş işçinin ölmesine neden olan da aynı Arşimed. O 300 ton kaldırma kapasiteli devasa teleskopik vinç de, Arşimet’in ortaya koyduğu kurallar uyarınca üretildi.
Ama Arşimet’in bundan 2200 yıl önce ortaya koyduğu matematiksel kurallara uyulmayınca ‘kaza’ oldu. Henüz duymadım, bu ‘kaza’ya ‘Takdiri ilahi’ diyen olmadı mı acaba?
Ölen 5 işçinin ardından acı gerçekler
ÇOK iyimser bir ihtimalle ve eğer ölen o beş işçinin ailelerine yol gösteren birileri olursa, aileler şirketler aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açacaklar. Bence esas dram bu davalardan sonra başlayacak.
Çünkü mahkeme maddi tazminatın belirlenmesi için bilirkişi atayacak. Bilirkişi de şuna bakacak: Ölen işçiler ölmemiş olsaydı ve diyelim 60 yaşına kadar yaşasaydı kaç para kazanacaktı?
Bu para hesabı o işçinin hep işçi kalacağı, hep bugünkü kadar maaş/yövmiye alacağı varsayımıyla yapılacak ve ortaya sahiden küçük bir para çıkacak.
Sonra manevi tazminat davasına geçilecek. Burada, prensip tazminat isteyenin bu tazminatla zenginleşmemesi, tazminat ödeyenin de fakirleşmemesi olduğu için, mahkemenin hükmedeceği manevi tazminat da maddi tazminata yakın bir miktar olacak büyük olasılıkla.
Ölüme sebebiyet veren şirketler için leblebi çekirdek kabilinden bir para.
Bu cezalar o şirketleri akıllandırmaya, ‘Bundan sonra adam gibi mühendis çalıştırmalıyım, matematiğe sırtımı dönmemeliyim, böyle kazaların önüne geçmeliyim’ dedirtmeye yetmeyecek.
Çünkü, kelimenin sözlük anlamıyla da Türkiye’de işçi hayatı ucuzdur, ödenebilir, katlanılabilir bir maliyettir. Adam gibi güvenlik önlemi almak, iş bilir insanlar çalıştırmak, bilime sırt dönmemek ise pahalı.
Paylaş