Paylaş
Sakarya Valisi’nin 29 Ekim davetiyesinde yazan ‘uzun etek’in irticayla ilgisi yoktur, ‘uzun etek’ demek, kadınların davete gece elbisesiyle gelmesinin beklendiği demektir. Davetiyelere erkekler için yazılan ‘Siyah kravat’ (black tie) ibaresi ise erkeklerin smokin giymesinin beklendiğini belirtir.
İkincisi şu: Sadece Cumhurbaşkanlarının (ve kralların, kraliçelerin elbette) gönderdiği davetiyelerde ‘LCV’ bulunmaz.
LCV, biliyorsunuz, davete katılıp katılmayacağınızla ilgili bilgi vermenizin istendiği, Lütfen Cevap Veriniz karşılığı bir kısaltma.
Cumhurbaşkanı’nın davetiyelerinde LCV bulunmamasının sebebi de şudur: Cumhurbaşkanı sizi çağırdı mı gidersiniz.
Cumhurbaşkanı’nın bir sıfatı da, biliyorsunuz ‘Başkomutan.’
Başkomutan bir davet yapıp sizi Genelkurmay Başkanı olarak çağırdıysa, birincisi o davete icabet etmelisiniz; çünkü bu bir nevi emirdir sizin için. İkincisi aynı saatte siz bir başka davet yapmamalısınız; çünkü zaten başka bir yere gitmeniz gerek.
Anamuhalefet partisinin Cumhurbaşkanı’nın davetine gidip gitmemeyi tartışması, bu konuda grup kararı almamayı da bir alicenaplık olarak göstermesi başlı başına bir ayıpken buna bir de Genelkurmay’ın eklenmesi en hafif deyimiyle nezaketsizlik.
Ne olacak, seneye de asker 29 Ekim’i ayrıca mı kutlayacak?
‘Otoriter demokrasi’ şimdi mi olduk
SALI günü Nuray Mert bir kez daha yazdı, Türkiye’deki kuvvetler ayrılığının zayıflığını, demokrasinin olmazsa olması olan fren ve denge mekanizmalarının yokluğunun sakıncalarını.
Bu konularda Nuray Mert ile tamamen aynı fikirdeyim. O reklam sloganı bizim demokrasimizi çok iyi anlatıyor aslında: Denetimsiz güç güç değildir!
Ancak, ‘endişeli’ sıfatını kendine uygun gören ‘modern’lerimize haddim olmayan bir hatırlatma yapmalıyım: Denge ve fren mekanizması derken, demokratik ve hukuki meşruiyeti olan denge ve fren mekanizmalarından söz ediyor olmalıyız.
‘Ak Parti hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan, denge ve frenden yoksun kalındığı için otoriterleşti’ demek yarım doğruyu ifade etmek demektir bence.
Geçmişte Tayyip Erdoğan’ı asker, Ahmet Necdet Sezer ve Anayasa Mahkemesi dahil yüksek yargı dengeleyip frenliyordu, şimdi bu yapı büyük ölçüde etkisiz kalınca ‘otoriter demokrasi’ endişeleri seslendirilir oldu.
Ama herhalde endişe sahiplerinin özlediği o eski düzen değil.
Bana göre yeni Anayasa tartışmaları, ülkemiz demokrasisinin en önemli eksiği olan demokratik ve hukuki meşruiyete sahip denge ve fren mekanizmalarını kurmamıza vesile olmalı.
Belki de tarihimizde ilk kez gerçek bir kuvvetler ayrılığını becerebilmeliyiz. Anayasa değişikliği tartışmaları esas bunun fırsatıdır.
Günlükler Ergenekon değilse Ergenekon nedir
İSTANBUL’da özel yetkili savcılarımızdan biri, bir süredir incelediği Özden Örnek günlüklerinin Ergenekon davasıyla bir ilgisi olmadığı kararına varmış.
Büyük ihtimalle bu savcı ile binlerce sayfalık Ergenekon iddianameleri yazan, milyonlarca sayfalık belge derleyen, yüzden fazla insanı sorgulayan ve tutuklayan öteki özel yetkili savcılarımız aynı binada, hatta kuvvetle muhtemel o binanın aynı katında mesai yapıyorlar.
Yani Özden Örnek günlüklerini yan odalardan birinde oturan bir meslektaşına sorsa bu sayın savcımız, kamuoyunda ‘İkinci Ergenekon Davası’ olarak bilinen davanın en önemli delillerinden birinin bu günlükler olduğunu öğrenecekti. Günlüklerde anlatılanlarla Ergenekon denen şeyin aynı şey olduğunu da böylece fark edecekti.
Şimdi dosya Ankara’ya gitti veya gidiyor.
Bu günlüklerde bana göre çok ciddi suç içeren pek çok şey itiraf ediliyor, sanki normal davranışlarmış gibi anlatılıyor.
Ankara’daki savcıların sırf günlüklerin 4 Aralık 2003 tarihini anlatan sayfalarını okumaları bile bence dava açmaları için yeterli.
Paylaş