Paylaş
Sabah sıcak evlerinden çıkıp işlerinin başına gitmeye uğraşan o 11 can neden şu an aramızda değil?
Kanla, ölümle siyaset yapmanın, başkalarının hayatları üzerinden siyasi bilek güreşi sürdürmenin bir sonu yok mu? Veya o son nasıl ve ne zaman gelecek?
Bugün başımızda olan bu terör belasında, evet elbette teröristin, örgütün karanlık kalbinin rolü ortada ama bizi yöneten siyasi aklın beceri seviyesinin hiç mi rolü yok?
BİR YIL ÖNCEYİ HATIRLAYIN
Son bir yılda 500’den fazla güvenlik görevlisi şehit oldu. Yüzlerce masum sivil vatandaş öldü. Bütün bu ölümlere yol açan eylemleri yapan/planlayan 5 binden fazla terörist de öldü ki onların da tamamına yakını bizim vatandaşımız. Yüz binlerce insan evinden barkından oldu, kendi ülkesinde ‘mülteci’ durumuna düştü. Şehirler, kasabalar yaşanamaz hale geldi. Koca İstanbul’da hayat durdu.
Oysa tam bir yıl önce bugün bir milletvekili seçiminden yeni çıkmıştık. Yoğun siyasi tartışmalar yaşıyorduk ama bugünkü gibi her gün bir yerlerden bomba patlaması haberi, can kaybı haberi gelmiyordu.
Seçimler demokrasilerin kendilerini yenilediği, siyasilerin vatandaşa gidip hesap verdiği ve sonra da notunu aldığı büyük şenliklerdir. Biz de bir seçimi yapmıştık, vatandaş da kararını vermişti.
SİYASETİN ÇÖKÜŞÜ
İşte her şey aslında bir yıl önce 8 Haziran sabahı başladı. Bir veya iki siyasi parti, bir veya iki siyasi lider değil, toplam olarak ülkemizin siyaset kurumu ülke yönetimini adım adım elinden kaçırmaya 8 Haziran sabahı başladı; hâlâ daha da devam ediyor.
Beğenelim beğenmeyelim, PKK bu ülkenin siyasetinin bir parçası. Onlar kendilerine göre bir hesap görmeye, insan hayatı üzerinden siyasi hedeflerine ulaşmaya karar verdiler yeniden. Onlar bu kararını verirken ülkenin geri kalan yerleşik siyasi kurumları da PKK’nın bu kararı uyarınca hareket etmeye başladılar.
O andan itibaren siyaset ortak alanların arandığı, uzlaşmaların oluşturulmaya çalışıldığı bir zemin olmaktan çıktı; en büyüğünden en küçüğüne bütün siyasi partilerin kendi çıkarlarını maksimize etmeye uğraştığı bir alan haline geldi.
İktidardaki AK Parti’yi ve lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da suçlayabilirsiniz, muhalefetteki partileri ve liderlerini de... Durum değişmiyor: Bugün herkes kendi siyasi çıkarını maksimuma eriştirme derdinde.
PKK’NIN OYUNU
Bir yerde herkes, bütün halinde siyaset kurumu, çerçevesini PKK’nın çizdiği bir oyun alanına hapsedilmiş durumda. Silahların bu denli konuştuğu bir ortamda başka bir dil bulunamıyor.
Oysa nasıl bizi bugün olduğumuz noktaya getiren şey siyasetse buradan çıkaracak olan da siyaset.
Öncelikle sorumluluk elbette iktidar partisinde. Onların yönetimi altında bu noktaya geldik. Kendilerini ve ezberlerini sorgulamaları, geçmiş hatalardan ders çıkarıp yeni bir siyaset yolu çizmeleri gerek.
Ve muhalefete düşen görevler de var. ‘Onlar bozdu onlar düzeltsin’ demek veya ‘Bakın bunlar beceremiyor’dan başka bir şey söylememek, muhalif olmayı tek boyutlu hale getiriyor.
REJİMİN İSTİKRARI
Bugün olduğumuz yerden yepyeni bir siyasetle çıkabilir, yeniden ayağa kalkabilir, yeniden kaybettiğimiz huzurumuza kavuşabiliriz.
Bu yeni siyaseti ortaya çıkarmadığımız sürece herkesin kendi siyasi çıkarını maksimize etmeye çalışmaktan başka bir şey yapılmayan bölünmüş bir millet olarak kalırız.
Yeni siyaseti ortaya koyma yükümlülüğü ne tek başına AK Parti’ye ne de muhalefete ait.
Topyekûn siyaset kurumu bu sorumluluğun altına elini koyacak.
Yoksa gidiş rejimin istikrarını tehdit etme yolunda.
Paylaş