Paylaş
Gazete yazılarımda birkaç kez bu beş adımı siyasal/toplumsal olaylara da uyarladım. Mesela, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 14 Mayıs 1950’de seçimi ve iktidarı kaybettiğini hala daha kabullenmediğini düşünüyorum.
O gün bir kara haber aldı CHP ve aradan onca zaman geçmesine rağmen hala durumu içine sindirip kabullenmedi. E, gerçeği kabullenmeyince de, az sonra anlatacağım ‘Travma Sonrası Büyüme’ye de geçemiyor insan da, kurumlar da.
Evet, bunlar psikolojinin terimleri. Pazar günleri bilim yazıyorum diye geçen hafta içinde bana, İstanbul Gezi Parkı olaylarını, iktidarın olaylara tepkisini ‘bilim’ içinde yorumlamamı isteyen, ardındaki psikolojiyi deşmemi isteyen çok sayıda okur oldu.
Ama şunu söyleyeyim: Ben psikolog değilim. Ayrıca psikolojinin bir pozitif bilim değil ‘sosyal bilim dalı’ olduğunu düşünenlerdenim. Ama yine de kendimi psikolojinin bir kavramı üzerinden benzetmeler ve eğretilemelerle yazı yazmaktan da alıkoyamadım. Hata ediyorsam, affola.
Fazla lafı uzatmadan konuya gireyim: İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, belki de kurulduğu günden beri ilk kez Gezi Parkı olayları nedeniyle ‘savunma’ pozisyonuna geçti.
Bu pozisyona geçilmesinin en büyük sebebi, Gezi Parkı olaylarının ve buradan yükselen tepkinin samimi boyutunun yüksek olması. (İdeolojik tepki de var elbette ama esas kalabalık organik biçimde bir araya gelip samimi tepki koyanlardan oluşuyor.)
Bu da Ak Parti açısından bir ‘kötü haber’ hatta ‘kara haber’ demek.
Hükümetin ilk tepkisi ‘inkar’ şeklinde oldu. Eylemi yapanlar marjinaller, çapulcular, örgütler vs idi. Sonra ‘öfke’ye de tanık olduk, ‘pazarlık’a da.
Psikologlar daha iyi söyler: Bu beş aşamanın illa sırayla geçilmesi gerekmiyor. Bazı aşamalar bir arada, eş zamanlı yaşanabiliyor. Ve aslında bütün aşamaları yaşamak da çok sağlıklı. Ama dörrdüncü ve en zor aşama olan ‘depresyon’un fazla sürmemesi lazım. Bazen depresyonu uzun süren bireyler yeniden başa dönebiliyor ve bir kısır döngü oluşabiliyor. (CHP sanki bu kısır döngüden çıkamıyor.)
Ama yavaş yavaş işaretleri belirmeye başladı; sanki Ak Parti hızla ‘kabullenme’ye geçiyor. Yani, inkara veya bahanelere sapmadan aslında ne olduğunu anlamaya ve başa gelen şeyi kabullenmeye hazırlanıyor.
Eğer bu olursa çok sağlıklı, açıkçası ülke için de iyi bir şey. Ama yok Ak Parti verdiği belirtilere rağmen olan biteni kabullenemez ve yeniden ilk aşamalara geri dönmeye başlarsa bu bir kısır döngünün habercisi olabilir.
O yüzden Ak Parti’yi yakından izlemekte fayda var.
Travma Sonrası Büyüme...
Ansiklopedik olarak bakacak olursak, psikolojide ‘Travma Sonrası Büyüme’ şöyle anlatılıyor:
‘Travma sonrası büyüme, bazı kişilerin yaşadıkları travmatik deneyimlerin ardından kendilerine ilişkin algıları, yaşam felsefeleri ve başkalarıyla olan ilişkilerinde olumlu değişimler belirtmeleridir. Travma sonrası büyümenin gerçekleşmesinde belirleyici olan, travmanın ardından ortaya çıkan yeni gerçeklikle mücadele sürecidir. Travmayı izleyen olumlu değişimlerin kaynağı, travmatik olayın kendisi değil, kişinin bu olayın üstesinden gelebilmek için girdiği mücadele sürecidir. Bu nedenle travmatik olayların “insanlar için iyi” olduğu söylenemez. Travma sonrası büyümeyi hazırlayan yapıcı bilişsel işlemleme, travmaya bir anlam verebilme ve kişinin kendisindeki değişimleri fark edebilmesini içerir.’
Burada bir benzetme, psikolojinin kavramları üzerinden eğretileme yaptığım hiç unutulmadan bir şey söylemek istiyorum:
Gezi Olayları’nın kabullenilmesi, Ak Parti’yi olumlu anlamda etkileyebilir. Yani bu partinin Gezi sonrasının derslerinden yararlanmasına, çoğulculuğun yerine tekil ahlakı getirmek istemekten vazgeçmesine, demokrasiyi ve halkın talebini ciddiye almasına, en önemlisi de vatandaşlara saygı duymaya başlamasına yardımcı olabilir. Ve bütün bunlar da partiyi büyütebilir.
Ama bir ön şart var: Gezi olaylarını gerçekçi bir gözle görecek, olan biten yeni gerçekliği kabullenecek.
Paylaş