‘Biz İnsan mıyız? Türümüzün Tasarımı: 2 Saniye, 2 gün, 2 Yıl, 200.000 Yıl’ başlıklı bienal, insanın 200 bin yıl boyunca tasarımla kurduğu ilişkiyi, arkeolojiden teknolojiye, tıptan mimarlığa kadar birçok farklı alanda inceliyor. 20 Kasım’a kadar beş ayrı mekânda ziyaret edebileceğiniz Tasarım Bienali, Hürriyet’e kapılarını açtı. Bienali, küratörleri, dünyanın önde gelen mimarlık tarihçilerinden Beatriz Colomina ve Mark Wigley’le birlikte gezdik:
SOYUTLAR KENTİ
Bienale girer girmez William Forsythe’ın elektronik aynasıyla karşılaşıyorsunuz. Bir video yerleştirmesi olan ‘Soyutlar Kenti’, ziyaretçileri kendi bedenlerinin tasarımcıları olmaya davet ediyor. Wigley, “Bu eser, ziyaretçilere şu mesajı veriyor: Siz bu serginin yıldızlarısınız” diyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde, savaşa giren ülkelerin toparlanmaya çalıştığı, Birleşmiş Milletler’in oluşturulduğu, Ortadoğu’da İsrail devletinin kurulduğu, Türk-Amerikan ilişkilerinin geliştiği yıllardı... 2 Mart 1949’da İstanbul’da Sütlüce’deki bir silah fabrikasında büyük bir patlama meydana geldi. Atatürk’ün, Kafkas İslam Ordusu Kumandanı ve aynı zamanda Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’ya kurdurduğu Nuri Killigil Silah ve Mühimmat Fabrikası’nın yok olmasıyla birlikte, yerli üretim Türk savunma sanayiinin de sonu gelecekti...
Nuri Killigil’in Sütlüce’deki silah ve mühimmat fabrikası.
Cumhuriyet tarihinin ilk endüstriyel silah tasarımcılarından, 1930’larda kurulan ve 1949’da bir sabotaj sonucu havaya uçurulan Nuri Killigil Silah Fabrikası’nın kurucusu Nuri Paşa’nın hayatı, ilk kez yayımlanan fotoğraf ve belgelerle bir kitaba dönüştürüldü.
17 YILDA YAZDI
Gecede bir konuşma yapan Vali Yardımcısı İsmail Gültekin, Türkiye-İsrail ilişkilerini “Hanuka bayramında (Musevilerin dini bayramı) yakılan mumlar misali aydınlık bir döneme” benzetti.
Birkaç gün önce de Mavi Marmara olayından bu yana İsrail’den en üst düzey diplomatik temsilci, Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold, BM İnsani Zirvesi nedeniyle Türkiye’ye geldi. Gold, zirve sırasında Hürriyet’ten Hülya Güler’e “Ortadoğu’nun bugünkü durumu göz önüne alındığında İsrail ve Türkiye’nin birbirine ihtiyacı var” dedi.
Ben de İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın davetlisi olarak geçen hafta Kudüs’te İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Gilad Erdan ve İsrail Dışişleri’ndeki üst düzey diplomatlarla bir dizi görüşme yaptım. İsrailli Bakan Gilad Erdan, görüşmemizde, “Türkiye’yle Hamas konusunda aynı düşünmüyoruz ancak buna rağmen işbirliği yapmak her iki ülke için de çok daha iyi olacaktır” dedi.
HER İKİ ÜLKE DE İSTEKLİ
Ancak büyük resme baktığımızda görünen şu: Bu krizin arkasındaki asıl sebep; İran’ın özellikle P5+1 ülkeleriyle (BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi artı Almanya) vardığı nükleer anlaşma sonrasında bölgedeki önlenemez yükselişi ve Ortadoğu’daki etkinlik alanını her geçen gün daha da artırması olarak görünüyor.
Şöyle ki:
Kuşkusuz Suudi Arabistan’la İran’ın ilişkilerinin dinamiğini belirleyen bir çok unsur var. Biri Şii, diğer Sünni bloğun önde gelen temsilcileri olan İran’la Suudi Arabistan’ın arası, aslında tarihsel olarak da hiç bir zaman iyi olmadı. İkisi de büyük petrol üreticisi, ikisi de mezhepçi politikalarıyla Ortadoğu’da etki alanlarını genişletmeye çalışan, Suriye ve Yemen başta olmak üzere birçok yerde birbiriyle savaş halindeki farklı tarafları destekleyen rakip iki ülkeden bahsediyoruz.
Ancak Suudi Arabistan ve İran’ın güçlenmesi noktasında Suudilerle aynı kaygıları taşıyan diğer Körfez ülkeleri için asıl kırılma noktası, İran’ın ABD’nin başını çektiği Batılı ülkelerle nükleer anlaşmaya varması ve ardından gelen bölgesel yükselişi oldu. Ortadoğu’da İsrail’ın yanısıra başından beri bu anlaşmaya en çok karşı çıkan diğer ülke Suudi Arabistan’dı. Suudilerle İsrail’in İran dışında bölgedeki diğer birçok konuda da çıkarlarının örtüştüğü ortada.
Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 22 Aralık’ta açıkladığı verilere göre 2015’te Avrupa’ya karadan ve denizden giriş yapan mültecilerin sayısı 1 milyonu geçti. Bu da 2014’teki rakamların dört katına tekabül ediyor.
Yine IOM verilerine göre bu mültecilerin büyük çoğunluğunu, yani 800 binden fazlasını, Türkiye’den deniz yoluyla Yunanistan’a gidenler oluşturdu.
AB, PANİK-ATAK YAŞADI
Peki bunu engellemek için Avrupa Birliği ne yaptı? Suriyeli mülteci akını karşısında adeta panik-atak yaşayan Avrupa Birliği, “Aman mültecileri durdurun, size para verelim, sizde kalsınlar, yeter ki bize gelmesinler” zihniyetiyle Türkiye’ye Geri Kabul Anlaşması’nı hayata geçirmesi karşılığında 3 milyar euro, (2016 sonbaharından itibaren) vize serbestisi ve uzun süredir dondurulmuş olan müzakere sürecinin yeniden canlandırılması vaatlerinde bulundu. AB, “Ortak Eylem Planı” adı verilen bu planın 2016’da hayata geçirilmesiyle Avrupa’ya mülteci akışını durdurabileceğini zannediyor.