Paylaş
- Necmettin öğretmenin öldürülmesinin ardından bir yürüyüş düzenlediniz ve sonra da Meclis’te etkili bir konuşma yaptınız.
Ben de bir öğretmen çocuğuyum ve bir babayım. Bir inşaat işçisinin bütün hayatını ortaya koyarak yetiştirdiği 23 yaşındaki bir öğretmenin çaresizliğine duyarsız kalmak insan olarak mümkün değildi. Necmettin Öğretmenin cenazesi bulununca il başkanımız konuyla ilgili sert bir çıkış yaptı, ben de genel başkanımıza bilgi verdim, eğer onaylarsa Necmettin öğretmenin katledilmesini protesto eden sessiz bir yürüyüş yapacağımızı ifade ettim. Sayın Genel Başkanımız çok iyi olur dedi, kendisinin talimatı ve bilgisiyle yapıldı bu yürüyüş.
- 2011 yılında FETÖ yapılanmasına karşı ilk yürüyüşü CHP Tunceli’de yapmıştı. O yürüyüş bu kadar konuşulmamıştı.
FETÖ’nün örgütlenemediği tek kent Tunceli tabii. O süreçte de Tunceli’deki öğrencilerin alıp il dışına götürülmesi söz konusuydu. Tunceli buna hemen tepki verdi. “Fakir fukara olabiliriz ama çocuklarımızı Cumhuriyet eğitimi dışında bir eğitime vermeyiz” diye tepki verdiler. Bu aslında son derece anlamlıydı. Fakat o zaman FETÖ terör örgütü olarak görülmediği, devlet bunun farkında olmadığı ve AKP de bunu terör örgütü olarak tanımlamadığı için Tuncelililerin bu tepkisini kimse anlayamadı. Oysa kimsenin göremediğini Tuncelili görmüştü.
- Terör örgütünün sizinle ilgili tehdit açıklaması…
Ben büyük bir kentin milletvekili değilim, Tunceli’nin milletvekiliyim. Terör örgütünün her türlü tehdidine açık birisiyim. Terör örgütüne yapmış olduğum aykırı çıkışımdan dolayı benimle ilgili bu tehdit yazılı hale geldi. Ama bunlar önemli değil.
- Korkmadınız mı?
Korksam böyle bir şey yapmazdım. Ben vicdanen doğru yaptığıma inanıyorum. 23 yaşındaki bir öğretmenin katledilmesine isyan etmemin arkasında bu inancım vardır.
- Bu siyasi bir çıkış değildi yani?
Hayır, bu vicdani bir çıkıştı.
- Peki neden kızdı insanlar size?
Parti yönetiminden bununla ilgili bir eleştiri gelmedi. Yaptığım konuşma ve eylem aslında Türkiye’de inanılmaz derecede ilgi de doğurdu.
- Sizi eleştiren kim?
Herkesin benim gibi düşünmesini elbette beklemiyorum, eleştirenler den çok daha fazla bu konu ile ilgili beni tebrik edenler de oldu. Ben Atatürk ve Cumhuriyet çizgisinde siyaset yapan biriyim. Benim partimin teröre karşı bir duruşu var. Bu duruşu milletvekili olarak kendi ilimde ortaya koymam da siyaseten yapmam gereken bir eylem türü.
- Neden eleştiriyorlar?
Türkiye, uzun zamandır nezaket dilini kaybetti. Ancak küfrederseniz, bağırırsanız sizi AKP’nin karşıtı ya da alternatifi görüyorlar. Ama siz bu ülkenin çıkarlarıyla ve geleceğiyle ilgili farklı bir siyasi bakış getiriyorsanız farklı algılanıyorsunuz. Cumhurbaşkanı beni arasın, tebrik etsin diye bir konuşma yapmadım ki. Ben bir öğretmenin katledilmesiyle ilgili tepkimi ortaya koydum. Sayın cumhurbaşkanının dilini değiştirerek bu dili kullanması gerekiyor zaten.
- Siyaseti bırakıyor musunuz?
Hayır, siyaset yapmanın tek yolu milletvekilliği değil. Partimin başka bölümlerinde ülkem için çalışmaya devam edeceğim. CHP benim evim, yuvam, hayallerim, umudum ve ülkemin geleceğidir. Biz bugüne kadar CHP’nin değerleriyle siyaset yaptık. Bundan sonra da o değerlerle siyaset yapmaya devam edeceğiz. Bir sonraki seçimde milletvekili adayı değilim, görev sürem boyunca seçmenlerime, ilime ve ülkeme hizmet etmek bilinci en temel sorumluluğumdur.
- Başbakan Tunceli’ye geldiğinde onu karşıladınız. Bu da bir eleştiri konusu oldu.
Parti içinde ve kamuoyunda yaptığım her şeyi sayın genel başkanıma sorarım. İzni olmadan bir şey yapmam. Bu konunun da bilgisini verdim. O da “geleneklerimize göre karşılayın” talimatı verdi. “İlimizin şu sorunlarını iletmek istiyorum” dedim, “İletin” dedi.
- Neydi o sorunlar?
Önce nasıl bir ilin milletvekiliyim, onu ortaya koymak lazım. Her evde, her yerleşim bölgesinde, her sivil toplum örgütünde sorun olan bir kentin milletvekiliyim. Sorunun kaynağı hükümetlerin yanlış politikalarıdır. Devlet, bu sorunların çözüm yeridir. Ben kimim peki, o ilin milletvekiliyim. Yani beni niye seçmişler. “Git benim için bağır, çağır, sorunları gündeme getir” diye değil. Diyor ki, “benim sorunlarımı çöz.” Ben halka barış ve hizmet için adayım dedim, şimdi verdiğim sözü yerine getiriyorum. Sorunlara gelince Munzur üzerine yapılacak HES’ler bunlardan biri. Bunun mutlaka iptal edilmesi lazım.
- Bu konuda ne yaptınız örneğin?
Şimdi ben hükümet yetkililerini ziyaret edip, bu yanlış politikayı anlatamazsam, vazgeçiremezsem bir sonuç elde edemem. Bu gidip de Munzur’a sadece karanfil atarak halledilecek bir mesele değildir, bu tepkide olmalıdır fakat yeterli değildir. Karar vericileri vazgeçirmeniz lazım. Bu konuyla ilgili gittim Sayın Başbakan ile görüştüm. Başbakan eski Enerji Bakanı Taner Yıldız Bey’e talimat verdi. O bir rapor hazırlıyor ve rapor hazır olunca tekrar bir araya geleceğiz.
- KHK’larla görevden alınan öğretmenler için de girişimleriniz oldu.
Tunceli’de 510 öğretmen Kanun Hükmünde Kararname’yle görevden alındı. Düşünün 1100 öğretmenin 510’u açığa alınıyor bir günde. Milli Eğitim Bakanımızla hemen iletişime geçtim. Gittim, bu kentin bir eğitim kenti olduğunu, bunun Tunceli’ye vereceği zararı, o zararın nasıl terör örgütleri tarafından kullanılacağını anlattım. 15 gün içinde 450 öğretmeni görevine iade ettirdik. Emsal oluşturduk ve binlerce öğretmen aynı haktan yararlandı. Şimdi ben kötü mü ettim?
- Tunceli’de günlerdir çatışmalardan kaynaklı başlayan orman yangınları sürüyor. Bunun için de bir şey yaptınız mı?
Bugün (Çarşamba) Orman ve Su işleri Bakanı Tunceli’de olacak. Kendisiyle görüşeceğim. Düşünün ki, devlet bir ülkede operasyon yapıyor. Tabii ki kamu düzeni ve kamu otoritesini sağlayacak. Devlete tabii ki, “Sen niye operasyon yapıyorsun” deme hakkına kimse sahip değil. Ama sen bir sosyal devletsin. O operasyonu yaparken, yangın çıkacak ihtimalini de göz önüne alacaksın. Sen devletsin, söndüreceksin. Sivil insanların can güvenliğini de göz önüne alacaksın. Yani kamu özgürlüğünü, kamu vicdanını yaralamayacaksın.
- Tunceli’ye gittiniz mi yangından sonra?
Evet tabii ki. İnsanlar tepkili. O yanan ormanlar da Tuncelilinin ormanı değil, Türkiye’nin ormanı. Bu ormanlar bizim milli servetimiz. Herkes bunu korumakla sorumludur.
- Tunceli Valiliği sosyal medyada paylaşılan fotoğrafların sahte olduğunu açıkladı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Geçmiş yıllarda Amerika’da yaşanan bir yangına ilişkin fotoğraf sosyal medyada yayıldı. Sosyal medya kullanıcılarının bu tip büyük olaylarda teyitli bilgi ve belgeleri paylaşmalarında fayda olduğunu düşünüyorum.
- Sizin terör meselesini çözmek için öneriniz ne?
Bir kere çözüm sürecinde doğru şeyler yapılmadı. Bazı konular vardır ki partilerin kendi çözemeyeceği sorunlardır. Ulusal sorunlardır. Siz gizli servislerle görüşerek bu işi çözemezsiniz. Bu işin çözüm yeri TBMM’dir. Terör örgütünü muhatap almazsın. Çözüm de etnik kimlik üzerinden verilen hak olarak görülmemeli. Eşit yurttaşlık temelinde gidilmeli. Yeni Necmettin’lerin, yeni Eren’lerin ölmemesi, o anaların ağlamaması için bizim bir şey yapmamız lazım.
DEVLETLE ÇATIŞMAK İÇİN MİLLETVEKİLİ OLMADIM
Karşıtlık ve gerilim üzerine yapılan siyaset ülkenin daha da gerilmesini insanların birbirlerine karşı husumetle bakmasına neden oluyor. Son zamanlardaki söylemlerinde iktidar, sadece sokak dilini kullanarak karşıtlık ve gerilim üzerine bir kurgu oluşturuluyor, bu toplumsal anlamda son derece tehlikeli.
Siyaset kavganın, karşıtlığın, husumetin artırılmasına yönelik değil ülkedeki sorunların çözümüne yönelik politika üretilerek yapılmalıdır. Devletle çatışmak için milletvekili olmadım. Ben devlet ile yurttaş arasında köprü olup, devlet yönetiminden kaynaklı sorunları çözmek için milletvekili oldum.
Tabii ki eleştirileri saygıyla karşılıyorum ve bunlardan da kendime ders çıkarıyorum. Bütün eleştirileri değerlendirip nerede yanlış nerede doğru yaptığımı tahlil ediyorum. Yapıcı eleştirileri çok doğru buluyorum, kırıcı eleştirileri de titizlikle çözümleyerek doğruya ulaşmak için daha neler yapmamız gerektiği konusunda çalışmalar yapıyorum.
“AKP KARŞITI DEĞİLİM” DERKEN NE DEMEK İSTEDİ?
Bir partinin var oluş nedeni ve siyasi mücadelesi nedir? İktidar olmak, devleti yönetmek ve parti politikalarını hayata geçirmektir. Ben AKP’ye sadece karşıt değilim diyerek anlatmak istediğim kendimizi yalnızca iktidarın karşıtı muhalefet olarak görmek yerine, kendimizi iktidarın alternatifi olarak tanımlayıp bugün devleti onlar yönetiyor, olabilir ama bizim mücadelemiz yarın bu ülkeyi biz yönetmeliyiz, politikalarımızı uygulamalıyız olmalıdır.
CHP ile ilgili biçilen görev, yaratılan algı güçlü bir muhalefet olması, ben bunu asla kabul etmiyorum. Bizim siyasi misyonumuz güçlü bir muhalefet olmak değil artık iktidar olma hedefi ve mücadelesi olmalıdır.
GENEL BAŞKANIMIZIN KILINA ZARAR VERİLMESİNE İZİN VERMEYİZ!
Cumhurbaşkanı’nın “Ana muhalefetin başındaki zat, ülkesi aleyhine işlediği suçtan cezaevinde bulunan milletvekiliyle ilgili konunun kendisine ulaşmasından endişe ettiği için ön almaya, suyu bulandırmaya çalışıyor” açıklaması bir partinin genel başkanıyla ilgili etik olarak yapmaması gereken bir hareket. Demek ki yargı sürecine müdahale var. Bu somut bir gösterge. Şunun bilinmesini isterim, bunu CHP’nin bir milletvekili ve genel başkanımın hemşehrisi olarak söylüyorum. Biz Genel Başkanımızın kılına zarar verilmesine izin vermeyiz. Bu işler bu kadar basit, bu kadar ucuz değil. Öyle bir şeye ihtimal dahi vermeyiz.
MİLLETVEKİLLİĞİ DOKUNULMAZLIĞININ KALDIRILMASI DOĞRU DEĞİL
Parlamentonun ve milletvekillerinin saygınlığı, özgür bir ortamda düşüncelerini ifade edebilmeleri için milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması doğru değildir. Bir milletvekili suç işleyebilir mi? Evet işleyebilir, herkes yargı karşısında eşit olmalı mı? Elbette. Peki suç işleyen milletvekili görev süresince yargılanmalı mı? Yargılanmalı. Ama tutuksuz yargılanmalı suçu sabit görülüp cezası kesinleştiğinde milletvekilliğinin düşmesi gerçekleşirse tutuklanmalı. Diğeri doğrudan milli iradeyi gasp etmektir. Bakın dün Merve Kavakçı’nın yemin ettirilmemesi ne kadar demokrasiye aykırı idiyse bugün de o dönemin mağduru olarak tanımlayan AKP daha da ileri giderek tutuklu milletvekillerinin olduğu, düşürülen milletvekillerinin olduğu bir dönemi ülkemize yaşatıyor. Bu parlamento tarihine de demokrasiye de aykırıdır.
ÜLKENİN SAYGINLIĞI BÜYÜK KAMU BİNALARIYLA DEĞİL ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞIYLA ANILIR
Bugün ne yazık ki anayasaya, içtihatlara dayalı bir hukuk düzeni yok. Güce ve kişiye dayalı bir hukuk düzeni ve yargı işleyişi egemen. Bakın burada bu örneği vermemiz gerekiyor 1980’li yıllarda Kenan Evren gittiği yerlerde on binler tarafından karşılanırdı, adı okullara, caddelere verildi fakat Evren öldüğünde eğer resmi törenle gömülmeseydi tabutunu taşıyacak dört tane sivil yoktu. İşte güce, zamana, kişiye dayalı hukuk düzeninin ve devlet yönetiminin çok yakın tarihimizdeki sonucu.
Unutulmamalıdır ki artık uygar dünyada bir ülkenin büyüklüğü ve saygınlığı büyük kamu binalarıyla, ordusuyla, bütçesinin büyüklüğü ile değil; ülkesindeki özgürlük anlayışı ile demokrasi standartları ile yurttaşlık haklarının eşit olması ile insanlığın binlerce yıldır yarattığı evrensel ilkelere dayalı hukuk sistemiyle kültürle sanatla, bilimle anılıyor.
DİYAP AĞA'NIN TORUNU
Gürsel Erol’un ailesi Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk günlerinden bu yanı siyasetin içinde. Ama tarihe iz bırakan ve siyasi çizgiyi belirleyen biri var ki, o da ailenin büyük dedesi Diyap Ağa. Diyap Ağa, Meclis’in ilk Dersim milletvekili olarak görev yapmış, Yunan ordusu Polatlı sınırlarına gelince Meclis’in Ankara’dan Kayseri’ye taşınması görüşülürken söz almış ve tarihe iz bırakan konuşmasını yapmış, “Beyler biz buraya ölmeye mi kaçmaya mı geldik” diyerek Milli Mücadele’nin ruhuna katkı sunarak Meclis’in Ankara’da kalmasına katkı vermiş. Gürsel Erol, dede Diyap Ağa için “Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de en yakını ve güvendiği biri olarak bilinir” diyor.
KİMDİR?
Siyasete ilgisi 1980’li yıllarda babası SODEP Elazığ Merkez İlçe Başkanıyken başladı.12 Eylül sonrası 1991 yılında kurucu SHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı yaptı. 1992 yılında Cumhuriyet tarihinin tüm siyasi partiler dahil 25 yaşında en genç İl Başkanı olarak Elazığ İl Başkanı oldu. Şu anda CHP’nin Tunceli milletvekili. TBMM’den maaş almıyor. Toplamda 400 öğrenciye burs veriyor. Tunceli’de cenazesi olan onu arıyor. “O kent beni milletvekili seçti, hayatımın en büyük onurunu yaşattı. Ben onlarla helalleşmek istiyorum” diyor.
Paylaş