Zaman daralıyor fırsat kaçıyor

ÖNÜMÜZDEKİ aylarda Kıbrıs'ın kaderi belli olacak. AB takviminin kritik tarihleri çok yaklaştı.

Güney Kıbrıs'ın üyeliğinin tekemmül edeceği Mayıs 2004'e kadar ya Annan planı çerçevesinde bir çözüme varılacak ve Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlaması yolundaki büyük bir engel aşılacak, veya çözüm belirsiz bir tarihe ertelenecek. Kopenhag kriterlerine uymak için sarf edilen bütün çabalara rağmen AB ile üyelik müzakerelerinin başlaması olasılığı da çok zayıflayacak.

DENKTAŞ, MÜCADELEDE

Zamanın bu kadar dar olmasına rağmen KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, Annan planı üzerinde görüşmeyi kesinlikle reddediyor. Denktaş kapsamlı bir çözüm yerine güven artırıcı önlemlerle Ada'da bugünkü fiili durumu meşrulaştırmak hedefine varmak için çetin bir mücadele içinde. Ankara ise BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonuna platonik destek vermeyi sürdürüyor, fakat bu misyonun ürünü olan plan konusunda tutarlı bir politika geliştiremiyor.

BÜYÜK FIRSAT KAÇTI

Devam eden siyasi kararsızlık, Kuzey Kıbrıs'a ve Türkiye'ye büyük fırsatlar kaçırttırdı. 12-13 Aralık 2002'de Kopenhag'da veya 10 Mart'ta Lahey'de Annan planının referanduma sunulması kabul edilseydi ve referandum olumlu sonuçlansaydı Güney Kıbrıs ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ni temsilen ikinci bir Elen devleti kimliği AB'ye giremeyecekti.

AB SÜRECİ HIZLANACAK

Kıbrıs Türklerinin ve Rumlarının egemen iradeleri ile kurdukları adı ve bayrağı değişik, ortak bir devlet AB üyesi olacaktı. Türkiye'nin AB üyelik süreci büyük bir ivme kazanacaktı. Kıbrıs Türkleri referandumda olumsuz oy kullansalardı bu defa da Kıbrıs sorununa farklı bir denklem temelinde, belki de Denktaş'ın gönlüne daha yakın bir zeminde çözüm aramaktan başka çare kalmayacaktı; çünkü Kıbrıs Türk halkı serbestçe iradesini beyan etmiş olacaktı. Ne yazık ki Kıbrıs Türkleri kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olmaktan mahrum bırakıldılar. Mayıs 2004'e kadar bu hatanın tamiri hem demokratik prensiplere, hem de Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye'nin çıkarlarına uygun olacak.

ANNAN PLANI TANINMIYOR

Annan planının reddedilmesinin nedenlerini iyice araştırmak gerekir. Plan bugünkü duygusal tartışma ortamının dışında ve tarihi bir perspektifle irdelenmeli. Planın içeriği ve ayrıntıları çok az biliniyor, üstelik birçok yönleri yanlış aksettirildi. Gerçek niteliğinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmak amacı ile bundan sonraki 3-4 yazımda plan hakkında etraflı bilgi vermeye çalışacağım.

Fakat şimdiden bir noktanın altını çizmek istiyorum. Annan'ın çözüm projesi aslında yeni bir plan değildir. 1974'te Kıbrıs'taki fiili durumun köklü bir şekilde değişmesinden sonra ileri sürülen bütün çözüm önerileri aşağı yukarı aynı parametreleri içerir. Annan planı şimdi her nedense nostalji ile anılan 1960 antlaşmalarının temelindeki konsepte de uygun. Aradaki başlıca fark, iki bölgeliliğin ihdas edilmesidir.

İKİ BÖLGELİLİK İYİ AMA

İki bölgelilik kuşkusuz Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye'nin lehinedir. 1960 antlaşmaları iki bölgeliliğe oturtulmuş olsaydı, Annan planının öngördüğü gibi Ada'nın % 29'u ve sahillerinin % 50'si Türklerin elinde bulunsaydı, Rumların Türkler üzerine baskı yapmaları ve Yunanistan'ın 1974'teki gibi ENOSİS'i gerçekleştirme teşebbüsüne girişmesi söz konusu olamazdı. Annan planının ideal olduğu iddia edilemez, çünkü demografi Rumların lehine.

VE BARDAĞIN DOLU TARAFI

Fakat Annan'ın önerisi yine de siyasal eşitlik, güvenlik garantileri ve ‘‘Türk Kurucu Devleti’’nin kendi bölgesinde vatandaşlarının yaşamları ile ilgili her konuda bağımsızlığı açısından etkin önlemlere yer veriyor. AB üyeliğinin Kıbrıs Türklerinin güvenlik ve refahları için bir artı değil, fakat bir eksi olduğunu ileri sürmek de zordur.
Yazarın Tüm Yazıları