Paylaş
Simitis hükümetinin Türkiye'ye karşı güttüğü politikanın çok çeşitli boyutları var. Bunlardan bir tanesi tartışma yaratmayan alanlarda Türkiye ile ikili işbirliğini geliştirmek, bir dostluk havası yaratmak ve bu yoldan ihtilafların çözümünü kolaylaştırmak. Bu siyasetin AB parametresi ise Türkiye'nin adaylığını desteklemek, fakat adaylık ile üyelik müzakerelerinin başlaması arasında geçecek sürede AB'nin şemsiyesini ve gerekirse baskısını kullanarak Ege sorunlarında ve Kıbrıs'ta Türkiye'nin tutumunun değişmesini sağlamak. Yunan hükümeti içten pazarlıklı mı? Bir ölçüde evet, fakat uzun vadeli vizyonunda AB içinde iki ülke arasında sürekli bir dostluk ve ortaklığın gerçekleştirilmesini çıkarlarına uygun gördüğü de gözleniyor.
Türkiye'nin politikası kısa ve uzun vadede Yunanistan'ın politikası ile bağdaşıyor. Sorun orta vadede, çünkü üyelik müzakereleri başlayıncaya kadar geçecek sürede Ege problemleri ve Kıbrıs meselesi gündemde ağır basacak.
***
Papandreu'nun geçen hafta Türkiye'ye yaptığı ziyaret ilk aşamada iki tarafın beklenti ve amaçları açısından çok başarılı geçti. Dört anlaşma imzalandı. Türk tarafı askeri güven artırıcı önlemler önerdi. Kültür ve spor alanlarında yakınlaşmayı simgeleyecek projeler üzerinde duruldu. Cem ve Papandreu, uzlaşıcı mizaçları ve yapıcı üslupları ile Ankara ile Atina arasında yeni bir sayfanın açılmasına özlü katkıda bulundular.
***
Bundan sonraki safhada, Yunanistan'ın genel stratejisinin temel öğelerini Türkiye'nin çok iyi değerlendirmesi gerekir. Örneğin güvenlik alanında, Simitis hükümeti, gerek Ege'de gerek Kıbrıs'ta şimdiye kadar Türkiye'nin mutlak askeri üstünlüğü ile sağladığı avantajı silmeye uğraşıyor. Son iki yılda 50 F-16 ve Fransa'dan 15 Mirage 2000-5 uçağı satın alındı. Öngörülen yeni adımlar arasında AB'nin ‘‘Eurofighter’’ uçağı projesine ortak olmak, sırf profesyonel personelden oluşan bir kolordu kurmak ve 2001 yılında ‘‘Patriot’’ füzelerini de içeren entegre bir hava savunma sistemi oluşturmak var. 2001-2005 yılları arasında silah tedariki için bütçelerde yer alacak ödeneklerin 15 milyar civarında olması planlanıyor. Anlaşmazlıklar çözümlenmeden veya karşılıklı kuvvet indirimlerine gidilmeden bu çabaların sürmesi beklenmelidir.
***
Ege ihtilafları konusunda ise Papandreu Yunanistan'ın tavrını açıkça ortaya koydu: Ege'de kıta sahanlığı dışında sorun yoktur; diğer sorunlar ya Türkiye ve Yunanistan'ın taraf olduğu anlaşmalarla ya da uluslararası sözleşmelerle esasen çözüme ulaşmıştır. Bu tutum, Türkiye'nin yaklaşımına taban tabana zıt olduğundan, iki karşıt tezi birbirine yakınlaştıracak görüşmelere ihtiyaç var. Yunanistan bu maksatla 1997 AB Lüksemburg zirvesine Türkiye'nin tepkisi yüzünden uygulanamayan ‘‘Akil Adamlar’’ sürecinin yaşama geçirilmesinden yana görünüyor. Ankara ise galiba bu konuda tereddüt içinde. AB şemsiyesi altında bir süreçten hoşlanmıyor, bunun Kıbrıs için de bir emsal oluşturmasından kaygı duyuyor. Bu kaygısında haklı. Ancak, Ege sorunlarının Helsinki Zirvesi Sonuç Belgesi'nin AB ile Türkiye arasında öngördüğü diyalog çerçevesine nasıl olsa girdiği de gözardı edilemez. ‘‘Akil Adamlar’’ sürecinin özelliği, hükümetleri bağlamayan kimselerin serbestçe görüş alışverişi yapmalarına imkán verecek bir yöntem olmasıdır. İki tarafın pozisyonlarının ve algılamalarının resmi olmayan bir ortamda tartışılması uzlaşma zemini bulunmasına gerçekten katkıda bulunabilir.
***
Yunanistan'ın genel stratejisinin önemli bir unsuru da Kıbrıs. Papandreu Kıbrıs ihtilafını bir yara olarak nitelendirdi. Sorun çözümlenmeden Türkiye ile Yunanistan'ın hakiki bir uzlaşmaya varılamayacağı doğrudur. Konu ile ilgili yeni gelişmeleri daha sonraki bir yazımda irdeleyeceğim.
Paylaş