Paylaş
GEÇEN haziran ayında yapılan NATO tatbikatında Türk ve Yunan kara, hava ve deniz kuvvetleri mükemmel bir işbirliği sergilemişlerdi. Türk kuvvetleri bir Yunan generalinin emrinde Mora Yarımadası'na çok takdir toplayan bir çıkarma operasyonu gerçekleştirmişti. Hiçbir tatsız olay yaşanmamıştı. Fakat, iki hafta önce yine üç kuvveti de kapsayan tatbikat Yunan savaş uçaklarının takip ettiği rota yüzünden 1999 yazından beri yaşanan dostluk ortamını birdenbire ciddi bir şekilde zedeledi. Yunanistan'ın tatbikatı terk etmesi ile sonuçlanan olay hakkında NATO askeri makamlarının iki tarafı da idare etmek için verdikleri kaçamaklı cevaplar da ortalığın yatışmasına yardımcı olmadı.
***
Gerginliğin nedeni, tatbikat sırasında Yunan savaş uçaklarının İkaria ve Limni adaları üzerinden uçarak Türkiye'ye gelmeleridir. Bu adalardan İkaria Lozan Barış Antlaşması, Limni ise antlaşmaya ek Boğazlar Sözleşmesi gereğince silahtan arındırılmışlardı. Normal zamanda salt savaş uçaklarının bu adalar üzerinden uçmaları, antlaşmaların bir ihlali olarak yorumlanmıyor. Türkiye'nin ileri sürdüğü itiraz değişik nitelikte, silahsızlandırılmış adaların NATO tatbikatları kapsamına alınmasına yönelik. Anlaşılan NATO'nun Napoli'deki karargáhı ilk önce İkaria ve Limni adalarını tatbikat kapsamına almış, fakat Türk askeri makamlarının uyarısı üzerine kararını değiştirmiş. Yunanlılar buna rağmen üç kere uçaklarını bu adalar üzerinden gönderince Türk uçakları da önleme uçuşlarına başlamışlar.
***
Arada Yunan basını bir iddia daha ileri sürdü. Buna göre NATO Genel Sekreterliği Hukuk Müşavirliği'nin hazırladığı bir belgede 1936 Montrö Sözleşmesi'nin 1923 Lozan Antlaşması'nın yerine geçtiği ve dolayısıyla adaların silahsızlandırılması ile ilgili hükümlerin artık geçerli olmadığı belirtiliyormuş. NATO Hukuk Müşavirliği'nin bu derecede gerçeklere aykırı bir görüş bildirmesine imkán yok. Montrö Sözleşmesi Lozan Antlaşması'nın değil, fakat Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin yerine geçti. Her iki sözleşmede de söz konusu olan Yunan adaları Limni ve Semadirek'ten ibaret. Türkiye ile Yunanistan arasında eskiden beri bu iki adanın statüsü konusunda anlaşmazlık sürüp gider.
***
Gerginliğin boyutunu daha da artıran bir başka sebep, Yunanlıların aynı tarihte Güney Kıbrıs'ta bir tatbikat yapmaları oldu. Bu tatbikat sırasında keşif görevi yapan Türk uçaklarının üzerinde Yunan radarlarının kilitlenmesi az daha çok vahim bir konfrontasyona yol açıyordu. Geçen hafta Atina'da iken aldığım izlenime göre bu münasebetsiz zamanlama Yunan Savunma Bakanı'nın marifeti imiş. Savunma Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı arasında koordinasyon ve işbirliği noksanlığı bulunduğu devamlı söyleniyor.
***
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin son derece hassas olduğu ve bir kazanın bahar havasına darbe vurabileceği biliniyordu. Nitekim tepkiler birbirini izledi, Yunan Parlamentosu ikili işbirliği anlaşmalarının onaylanmasını askıya aldı ve Üsküp'te buluşan Türk ve Yunan Başbakanları eski üsluplarına döndüler. Bundan sonraki gelişmelerin seyri geniş ölçüde Yunanistan'ın iç politikasından etkileneceğe benziyor. Yorgo Papandreu'nun Türkiye ile yakınlaşma politikasına gerek PASOK gerek Yeni Demokrasi Partisi içinde yuvalanmış muhalefet tatbikat krizini kullanarak bataryalarını derhal ateşlemiş bulunuyor. Yine de Türk-Yunan ilişkilerinin kazandığı ivmenin tamamen kaybolması beklenmemelidir. İki ülke son krizden çok daha vahim olan Öcalan olayından hemen sonra el sıkıştıklarına göre, şimdiki güçlükleri de atlatabilirler. Bunun için yapılması gereken ilk şey, basına aynı uzlaşmaz söylemlerin tekrarından karşılıklı olarak vazgeçilerek, Ege sorunlarının çözümünü kolaylaştıracak bir yöntem saptamak üzere ciddi ve gizli bir diyaloğun başlatılmasıdır.
Paylaş