Paylaş
ÖZELLİKLE gelişmiş ülkelerde kamu hizmetlerinin bireye götürülmesinde yerel yönetimlerin rolü gittikçe artıyor. Ancak tarihi evrimin bir sonucu olarak bu yönetimlerin yapıları ülkeden ülkeye farklı. Avrupa Birliği'ni ele alırsak, Almanya, Belçika ve Avusturya zaten federal devletler. İspanya ve İtalya'da özerklik yetkilerine sahip bölgeler var. İngiltere ulus-devlet, fakat geçen yıl İskoçya'da ayrı bir parlamento kurulmasını kabul etti. Fransa'da yetkileri giderek artan 26 bölge var.
***
Bütün bu ülkelerde kamu harcamalarının büyük bir kısmı değişik ölçülerde yerel yönetimlerce yapılıyor. Sosyal güvenlik dışında Avusturya'da merkezi hükümetin kamu masrafları içindeki payı 17.9, yerel yönetimlerinki 13.8, Finlandiya'da 15.7 ve 20.1, Danimarka'da 18.8 ve 33.3, Almanya'da 10.8 ve 15.2. Yunanistan'da ise yerel yönetimlerin payı çok düşük, 6.4'ten ibaret. Türkiye'de de bu oran aşağı yukarı Yunanistan'daki gibi.
***
Avrupa Birliği 1992 Maastricht Anlaşması'nda yer alan ‘‘kararların kabil olduğu kadar vatandaşa yakın düzeyde alınması’’ prensibi çerçevesinde, yerel yönetimleri hem demokratikleşmenin ve hem de etkin kamu hizmetinin bir vasıtası olarak görüyor. Fakat eyalet veya bölge şeklinde yapılanma üyelik kriterlerine dahil değil. Aday ülkelerden yeni bir yerel yönetim sistemi benimsenmeleri istenmiyor. AB ve ABD'nin ‘‘kürüselleşme, özelleştirme ve yerelleşme’’ dayatarak Türkiye'nin ulus-devlet yapısını yıkmak istediklerini iddia eden bazı aydınlarımız hiç değilse ‘‘yerelleşme’’ açısından müsterih olsunlar. Küreselleşme ve özelleştirmeye gelince, AB dışında bile bunlara ne yazık ki çare yok!
***
Geçtiğimiz hafta Akdeniz Belediyeler Birliği'nin Antalya'da tertiplediği konferansta Türkiye'deki yerel yönetimlerin karşılaştıkları sorunlar irdelendi. Bizde yerel yönetimi oluşturan asıl birimler belediyeler. Gerçi İl Özel İdareleri de var, fakat bunlar ağırlıklı olarak valilerin vesayetinde. Fazla bir icraat yapamıyorlar ve genel problemleri var. Hem yetkilerini ve hem de finansman imkánlarını hiç değilse biraz artıracak olan yeni yerel yönetimler kanun taslağından medet umuyorlar, fakat kanun bir türlü çıkmıyor. Birkaç gün önce TBMM'yi etkilemek için Ankara'da 600 kadar belediye başkanının katıldığı bir gösteri düzenlendi.
***
Belediyelerin sorunları çok yönlü. Her şeyden önce sayıları fazla, halen 3215 belediye var. Nüfusu birkaç binden ibaret belde veya ilçelerdeki teşkilatı zayıf belediyelerin kamu hizmetlerine katkıları hemen hemen hiç yok. Gerçek hizmet veren belediyelerin finansman sıkıntıları dorukta. Bütçenin sadece % 6'sı İller Bankası aracılığı ile onlara aktarılıyor. Maliye bakanlarının kontrolündeki bir ek fondan transferler ise siyasi tercihlere göre yapılıyor. Büyükşehir belediyelerine, kendi sınırları içinde toplanan gelir vergisinin % 5'i ayrıca tahsis ediliyor. Ancak kurumların çoğu başka illerde faaliyet gösterseler bile merkezlerinin bulunduğu ilde vergi ödediklerinden bu kaynaktan en fazla İstanbul, İzmir ve Ankara yararlanıyor. Belediyelerin başka çeşitli güçlükleri de mevcut. Kendilerine İçişleri Bakanlığı'nca yeterli memur kadrosu verilmediğinden, 2-3 misli daha yüksek ücretle işçi tutmak zorundalar. Üç yıllık ekonomik istikrar programı, imkánlarını daha da kısıtlamış. Ankara'nın bürokratik baskısını gittikçe daha fazla hissediyorlar.
***
Türkiye'nin yönetim sorunları saymakla bitmez. Yine de belediyeler konusuna gereken öncelik verilmelidir. Görev başındaki bakanlarımızın bile ‘‘hantal’’ olarak nitelendirdikleri merkezi yönetim birçok alanda kilitlenmiş olduğuna göre, yerel inisiyatif ve icraata her zamandan fazla ihtiyaç var. Her karar Ankara'da alınır zihniyeti Türkiye'nin önünü tıkayan başlıca ögelerden biri değil mi?
Paylaş