ERMENİSTAN ve diaspora Ermenileri, ‘soykırım’ olarak nitelendirdikleri 1915 olaylarının 90’ıncı yılında iddialarına geniş destek bulmak amacıyla büyük bir propaganda kampanyasının ve diplomatik atağın yoğun hazırlığı içindeler.
Öngörülen girişimler arasında ABD Kongresi’nden yıllardan beri elde edemedikleri kararı çıkartmak ve BM Asamblesi’ni özel bir toplantıya çağırmak var.
AB kurumlarının, kamuoylarının baskısıyla Türkiye’yi Ermeni iddiaları konusunda köşeye sıkıştırması, güdülen hedeflerden biri. Türkiye de kendi yönünden büyük bir hazırlık içinde. Türk Tarih Kurumu’nun Osmanlı arşivlerini olduğu kadar İngiliz, Fransız ve Rus arşivlerini de inceleyerek ortaya çıkardığı tarihi belgeleri yakında yayımlayacağını bildiriyor.
Burada sorun biraz zaman sıkışıklığından kaynaklanıyor. 24 Nisan’a kadar bu belgelerin dünya kamuoyunda etki yapmasını sağlayacak tanıtma faaliyetleri için fazla vakit yok.
***
Ermenilerin ‘soykırım’ konusunda BM Asamblesi’nden bir karar çıkartmaları o kadar kolay değil. Bir ülkenin geçmişe dönük iddialar yüzünden itham altında kalmasını birçok üye devletin tehlikeli bir emsal olarak görmesi olasılığı kuvvetlidir. Fakat bizde, Türkiye’nin kendisinin BM’de bir inisiyatif alması fikrini ileri sürenler var. Bu düşünceyi benimseyenler, BM’nin gözetimi altında soykırım iddialarını araştırmak üzere bilim adamlarından oluşan bir komisyon kurulmasını Türkiye’nin önermesini öngörüyorlar.
Şayet Ermenilerin inisiyatifi ile asamble toplanırsa böyle bir öneri kuşkusuz isabetli bir karşı manevra teşkil edebilir. Fakat bizim resen BM’de atılıma geçmemiz, Ermenilerin karşı manevralarına imkán yaratır. Bir başka görüşe göre ise Türkiye, Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) veya Uluslararası Daimi Hakem Mahkemesi’ne (UDHM) başvurulmasına ve bu kurumların 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi hükümlerine göre karar vermelerine karşı çıkmamalı, hatta gerekiyorsa kendisi müracaat etmelidir.
Böyle bir yaklaşım ciddi tehlikeleri beraberinde getirir. Ermeni iddialarına karşı hukuki alanda Türkiye’nin elindeki en kuvvetli koz, Soykırım Sözleşmesi’nin geriye dönük olmamasıdır. Uluslararası hukukçuların görüşünce sözleşme geriye dönük olmadığından Türkiye’ye kolektif veya bireysel sorumluluk yöneltilemez, toprak veya tazminat talebinde bulunulamaz.
UAD’ye veya UDHM’e başvuru ise Türkiye’nin Soykırım Sözleşmesi’nin geriye dönük şekilde işletilmesini kabul ettiği anlamına gelir.
***
Elimizdeki belgelere güveniyorsak, Türk, Ermeni ve tarafsız ülkelerin tarihçilerinin meseleyi inceleyerek bir sonuca varmaları iyi bir çözüm olabilir. Türkiye esasen bu görüşü daima savunmuştur. Ne var ki tarihçilerin kendi aralarında anlaşmaya varmaları ihtimali zayıftır. Her iki tarafta da tarihçiler kendi görüşlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bu durum özellikle Ermeni tarihçiler için geçerlidir.
Türk tarihçileri arasında Avrupa Parlamentosu’ndan övgü bile alan revizyonist tarihçiler vardır; fakat Ermeniler arasında değişik görüşe yatkın tek bir tarihçi yoktur. Üçüncü ülkelerden katkıya gelince, tarafsız hukukçu gibi tarafsız tarihçi bulmak da her zaman mümkün olmuyor.
Ermeni iddiaları Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci çerçevesinde de karşımıza çıkmaya devam edecektir. Sorunu büyük riskler almayı gerektiren cepheden bir atakla mı, yoksa onu aşacak koşulları yaratarak mı çözmenin daha doğru olacağı iyice tartılmalıdır.