Yargı bağımsızlığı

YARGI, bir kurum ve bir sistem olarak son zamanlarda hayli tartışılıyor. Yargının bağımsızlığı da bu tartışmaların sık sık odak noktasında. Fakat ileri sürülen fikirler ve savlar arasında çok fark var.

Bir görüşe göre Türkiye’de yargı bağımsızlığı yok; çünkü siyasal iktidar, yargı üzerinde politik baskı yapabiliyor; Adalet Bakanlığı, yargıç ve savcıları yönlendirebiliyor.

Bir başka görüşe göre ise Türkiye’de yargı diğer Batı ülkeleriyle kıyaslanabilir bir bağımsızlığa sahip. Özellikle akademik bir otorite olan Profesör Ergun Özbudun, bu kanaatte. Özbudun, Yüksek Yargı organları üyelerini seçme yönteminin Batılı ülkelerdeki yöntemlerden farklı olmadığını da vurguluyor.

* * *

Dikkati çeken bir nokta daha var. Yargıçlar ve savcılar son derece politik beyanlarda bulunmaktan hiç sakınmıyorlar. Örneğin, son olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok hukuki değil, siyasi bir değerlendirme temelinde DTP’ye uzun süre yaşama şansı verilemeyeceğini söylüyor.

Evet, DTP, terör örgütü PKK ile bağlarını koparmakta ayak sürtüyor; fakat bugünkü koşullar altında kapatılmasının Türkiye’ye faydadan ziyade zarar getireceğinde şüphe var mı? Bir başsavcının veya yargı organı başkanının peşinen siyasi bir görüş belirtmesi, hukukun uygulanması aşamasında tarafsızlığını koruyabileceği konusunda şüphe uyandırmaz mı?

Danıştay da TÜPRAŞ’ın özelleştirmesini askıya alırken tamamen hukukiden çok kendine göre ekonomik savlar ileri sürdü; ama kararının ekonomiye vereceği zararı göz önünde tutmadı.O rtada çok büyük bir kavram kargaşası olduğu aşikár.

* * *

Yargıtay Başsavcısı ayrıca Adalet Bakanlığı’ndan bağımsız bir "Ülke Cumhuriyet Başsavcılığı" kurulmasını önermiş ve böyle bir kurumun AB ülkelerinin pek çoğunda bulunduğunu belirtmiş. Ülke çapında bağımsız bir başsavcılık kurumunun nerede mevcut olduğunu bilemiyorum.

Örneğin, Fransa’da cumhuriyet savcıları ve daha yüksek mahkemelerde görev gören "Genel Savcı", hiyerarşik bir düzen içinde Adalet Bakanı’na bağlı. Yargıçların aksine savcıların görev teminatı yok, bir yerden alınıp başka bir yere nakledilebiliyorlar.

Kanada’da Adalet Bakanı, aynı zamanda başsavcı. ABD’de Adalet Bakanı’nın sıfatı "Attorney General", yani "Başsavcı". Nuri Ok, "Ülke Cumhuriyet Başsavcılığı" kurulmuş olsaydı, Şemdinli davasında olduğu gibi siyasi tesir altında iddianameler hazırlanamayacağının da altını çizmiş.

Bu görüş pek geçerli gözükmüyor. Siyasi baskı olmaksızın, şahsi politik veya ideolojik algılamalarının veya tercihlerinin etkisi altında dava açan, mesnetsiz ve abartılı iddianameler düzenleyen başka savcılar hiç görülmedi mi?

* * *

Yargının sorunları çok. İmkánları kısıtlı, kadroları zayıf.

Ancak bunun yanında tutarlı bir içtihat geliştirilemediği, mahkemelerin aynı nitelikte davalarda birbiriyle çelişkili kararlar verdikleri, Anayasa’da yapılan bir değişiklikle insan haklarına ilişkin uluslararası antlaşmaların üstünlüğü kabul edildiği halde buna uygulamada çok az riayet edildiği, savcıların olur olmaz suç duyuruları üzerine harekete geçtikleri, iddianamelerin Şemdinli davasında görüldüğü gibi delillere dayanmayan suçlamalar içerdiği yadsınamaz.

Mesele sırf kurumsal bağımsızlığa da indirgenemez. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "Yargı reformu sadece bir iki düzenlemeden ibaret değildir. Yargı bağımsızlığı bir mantalite, bir zihniyet değişimi meselesidir" diyor.

Haklı. Mesele gerçekten burada düğümleniyor.
Yazarın Tüm Yazıları