BU başlık boşuna değil. Gerçekten de Bağdat'tan dönen çok yanlış hesap olmuştur.
Yakın tarihimize bakacak olursak bunlardan bir tanesi de meşum ‘‘Bağdat Paktı’’dır. 1950'lerde İngilizlerle birlikte Nasır'ın liderliğini yaptığı Arap milliyetçiliğine karşı Irak kartını oynamaya kalktık, feci şekilde ters tepti. ABD gibi bir süper gücün stratejik hesapları da bugün yine Bağdat'ta düğümlenmiş bulunmuyor mu?
***
Saddam rejimini devirmeye azimli olduğunu Başkan Bush sürekli ve gittikçe sesinin tonunu yükselterek tekrarlıyor. Fakat Bush'un tek hedefi Irak değil. Kongre önündeki konuşmasında İran ve Kuzey Kore'yi de aynı sepetin içine koydu. El Kaide'ye yardım etmiş olma şartını da ikinci plana attı. Kitle imha silahları geliştirdikleri için bu üç devleti hedef alıyor. Türkiye açısından bakıldığında Bush'un yaklaşımının olumlu yönleri var. Irak ve İran'ın kitle imha silahlarına sahip olmaları Türkiye için de bir tehdittir. ABD'nin baskısı ile Irak'ın BM denetçilerini kabul etmesi ve İran'ın kitle imha silahlarından vazgeçirilmesi Türkiye'nin çıkarlarına uygun düşer. Türkiye için sorun Bağdat'ın uzlaşmazlığının bir ABD askeri müdahalesine yol açması olasılığıdır. Çünkü bu takdirde Türkiye'nin ABD'yi desteklemesi gündeme gelebilir. Askeri müdahalenin Irak'taki ve Ortadoğu'daki dengeler üzerindeki muhtemel etkileri de kaygı verici boyutlara ulaşabilir.
***
Şu anda çok sert söylemlere rağmen tek kesin olarak bilinen şey, ABD'nin Irak'a karşı hangi opsiyonu kullanacağı konusunda henüz karar vermemiş olduğudur. Bunu Başkan Bush Washington'da Başbakan Ecevit'e teyit etmiş ve bir askeri müdahale gerekirse Türkiye ile danışacağına söz vermiştir. Ne var ki, ülkemizde heyecan verici senaryolar üretmek merakı hiç bitmiyor. Hele William Safire gibi ABD hükümetinin görüşlerini yansıttığı varsayılan bir yazar New York Times gibi bir gazetede Türk tanklarının Irak'a gönderileceğini yazınca artık Türkiye'nin Amerika'nın yanı sıra Irak'a müdahalesi için geri sayımın başladığına hükmediliyor. Bu da yetmiyor, Türkiye'nin aktif katılımı ile Irak'ın müstakbel siyasal yapısı üzerinde çeşitli spekülasyonlar yürütülüyor. Üzerinde durulan bir formül de Irak'taki Türkmenleri Kürtlerle aynı statüye kavuşturmak.
***
Bu spekülasyonların hükümetin görüşlerini yansıtmadığına eminim. Başka türlüsü zaten düşünülemez. RahmetliÖzal'a yöneltilen ağır eleştirilerin nedeni Körfez krizinde ABD'ye verdiği üstelik çok sınırlı destek değil miydi? Oysa 1991'de Batı Avrupa ve Arap ülkeleri ABD'yi desteklemekle kalmıyorlar, operasyonlara fiilen katılıyorlardı. Bugün ise ABD'nin büyük bir olasılıkla tek başına kalacağı bir kara harekátına Türkiye'nin aktif olarak katılması çılgınlık olur. Bütün Ortadoğu'da Türkiye'ye karşı husumet doğurur. Türkiye'nin zaten çok kırılgan olan ekonomisi iyice sarsılır. Türkiye Irak'ta kolay kolay kurtulamayacağı bir batağa saplanır. Dış politika öncelikleri altüst olur. İç politikaya yansımaların da etkisi ile AB üyelik süreci sekteye uğrar. Kuzey Irak'ta önlemek istediğimiz oluşumların, Türkiye'nin kapsamlı bir müdahalesinin yan etkileri sonucunda, uzun sürede daha fazla ivme kazanması tehlikesi yok mudur?
***
Irak'ta Türkmenlere otonomi veya federe statü verilmesi fikri de gerçekçi değildir. Türkmenlerin ancak 200-250 bini 36'ıncı paralelin kuzeyinde yaşıyor, asıl Türkmen nüfusu bu paralelin güneyinde bulunuyor. Otonomi verilebilecek bir bölge pek mevcut değil. Kaldı ki hem Araplar ve hem de Iraklılar bu fikre karşı olduklarından etnik ihtilaflar körüklenebilir. Kaş yapayım derken göz çıkarılır.
***
Herhalde daha önümüzde uzun bir diplomatik bilek güreşi var. Saddam Hüseyin sade Türkiye'den değil, fakat her taraftan gelen baskılarla BM denetçilerini kabul edebilir veya şimdiki vakit kazanma taktiklerini sürdürebilir. Eğer ABD'nin sabrı taşar ve askeri müdahaleye girişirse o zaman Türkiye'nin vereceği destek olsa olsa İncirlik Üssü'nün kullanılmasına izin verilmesi ile sınırlı kalmalıdır. Bunun yanında yeni bir göç akımını önleyecek önlemler kuşkusuz alınmalıdır. Daha ileri gitmek bir macera olur. Yanlış hesap Bağdat'tan döner.