Paylaş
1999 sonunda Türk ekonomisi hakkında umut dolu bir tablo oluştu. TBMM, sosyal güvenlik, bankalar ve tahkim yasalarını çıkardı. Özelleştirmeleri kolaylaştıracak düzenlemeler yapıldı, ciddi bir para ve kur programı saptandı. IMF ile nihayet ‘‘stand-by’’ anlaşması imzalandı ve hükümet 2000 yılında enflasyonun % 25'te, Türk Lirası'nın değer kaybının da % 20'de kalacağı müjdesini verdi.
***
Geçmiş deneyimlerin etkisi altında olacak, bu pembe tabloya ilk önce kuşkuyla bakıyordum. Fakat, en yetkili ekonomistler ve iş dünyası da coşkulu iyimserlik korosuna katılınca, tereddütlerimin ekonomi bilmememden kaynaklandığı kanısına vardım. O kadar inandırıcı açıklamalar ve yorumlar da yapıldı ki; IMF bu sefer işi çok sıkı tutmuş, bütçeyle yetinmemiş, fonları, KİT'leri ve sosyal güvenlik kurumlarını, hatta bundan sonra kurulacak fon ve kurumları kıskıvrak denetime bağlamış. ‘‘Ne kadar güzel! İnsafsızca ödettirilen geriye dönük vergiler helal olsun, enflasyon canavarı artık elimizden kurtulamayacak’’ dedim ve genel sevinç havasına ben de kapıldım.
***
Bu sevinç doğrusu uzun sürmedi. 1999'un son ayında arka arkaya zamlar geldi ve TÜFE % 5'i geçti. Demek oluyor ki program tutsa bile 31 Aralık 2000'de 13 aylık enflasyon en aşağı % 30 olacak. Programdaki rakamlar şeklen tutacak, fakat vatandaş fiilen bir ekstra enflasyon yükü altında kalacak. Neyse, zevahiri kurtarmak için bu kadarcık muhasebe oyunu olur, eski alışkanlıklar kolay kolay kaybolmaz diye düşündüm. Demeye kalmadı yazboz tahtası yine başladı. Elektrik fiyatlarına yüksek zam yapıldı, sonra düşürüldü. Hataları düzeltmek her zaman iyidir de tutarlılık bakımından bu davranış pek iç açıcı değil. Başka çelişkiler de izahsız kalıyor. 1999'da GSYİH % 5.5 oranında gerilediği halde enflasyon % 70'e yaklaştı. 2000 yılında hem enflasyon % 25'e inecek ve hem de GSYİH % 5.5 artacak. Bir bakanımız bu artışın % 8 bile olabileceğini rahatlıkla ifade etti. Arkasından da ilk aylarda enflasyonun beklendiği kadar düşmeyeceği açıklandı!
***
Dahası var: Stabilizasyon programının ihracatı köstekleyeceği belli idi. İlk başta meselenin bu yönü üzerinde durulmadı, sonra ihracata teşvik verileceği bildirildi. Bu teşvik nereden finanse edilecek, kapsamı ne olacak, enflasyon hızını etkileyecek mi?
***
Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta mevcut. Hepimiz günlük hayatımızda gözlüyoruz. 2000 yılı için apartman yönetim masrafları ve sigorta primleri gibi hizmet ücretleri en aşağı 1999'un enflasyon oranlarına göre ayarlanıyor. Tüketim mallarında özel sektörün % 25 tavanı ile kendini bağlı sayacağı da o kadar belli değil. Oysa maaş ve ücretlerde artış, o da ancak yılın ikinci yarısında, % 25 olacak. Ekonomik açıdan belki akıllıca bir strateji, sosyal bakımdan ise en hafif tabiriyle acı.
***
Başka çaresi var mıydı, sorusu hemen akla geliyor. Yoktu. Aslında en çarpık ve adaletsiz vergi işlevini gören enflasyon, dünyanın her yerinde düşük ve sabit geliri olanları ve orta sınıfı ezer. Enflasyonla mücadele başlayınca da en ağır bedeli yine onlar öderler. Sonunda Türkiye'deki gibi gelir dengesi altüst olur. Gelişmiş ülkelerde enflasyon oranı % 3'ün üstüne çıktığı zaman kıyamet kopmasının nedeni budur.
***
Türkiye'de yüksek enflasyon diğer ülkelere nazaran çok daha uzun yıllar sürdü, siyasal ve sosyal yozlaşma ve kutuplaşmayı, yolsuzlukları, örgütlü suçları körükledi. Enflasyonla mücadelenin kısa zamanda başarı kazanması şarttır, aksi halde toplumun hastalıkları daha da artar. Hükümetin elindeki en büyük koz, halkın her şeye rağmen devlete saygı beslemesi ve fedakárlığa hazır olmasıdır. Fakat sabrını taşırmamaya dikkat edilmelidir.
Paylaş