1990'lı yılların başından beri politik, ekonomik ve sosyal sancılar içinde kıvranan Türkiye'de en olumlu gelişme kuşkusuz AB siyasi kriterlerine uymak için yapılan hamlelerdir.
57'nci, 58'inci ve 59'uncu hükümetler uyum kanunları ile demokratikleşme sürecine büyük katkıda bulunmuşlardır. Türkiye sonunda AB'ye girsin veya girmesin, bu kanunların amaçlarına sadık kalınarak uygulanması, ülkeyi bugünkü kıskaçlarından kurtaracak ve AB üyeleri ile arasındaki mesafeyi kapatmasını geniş ölçüde kolaylaştıracaktır.
***
Cumhurbaşkanı 7'nci paketteki kanunları da imzaladığına göre, bundan sonra hükümet vakit geçirmeden uygulama sorununu ele almalıdır. Bu alanda karşılaşılacak güçlükler az değildir. Bir kere, bütün ayıklamalara rağmen kanunlarımız hálá çetrefil ve çelişkilidir. Her yargıç aynı kanun hükmünü kolaylıkla değişik şekilde yorumlayabilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Anayasa'nın bir parçası haline getirilmesi yeknesak bir uygulamayı çok kolaylaştırırdı. Bu yola nedense gidilmedi. Bir ara uluslararası antlaşmaların kanunlara üstünlüğü kuralının Anayasa'ya dercedilmesi düşünüldü, fakat bundan da vazgeçildi.
Uygulama alanında bir başka güçlük, bürokrasinin birçok dalına hákim olan yasakçı ve baskıcı gelenek ve kültürdür. Basında okuduğumuz doğruysa, işkence alışkanlığından bir tütlü vazgeçemeyenler şimdi sorumluluktan kurtulmak için iz bırakmayan işkence türleri buluyorlarmış. Aynı zihniyetle, kanunlara aykırı yönetmelikler hazırlandığını veya kanunların tatbikini önlemek için derneklere ve vakıflara inanılmaz zorluklar çıkartıldığını biliyoruz.
***
Uyum reformları çerçevesinde özellikle iki konu üzerinde ayrıca durmak gerekir. Birincisi Türkçe dışındaki dillerin öğretimine ve bu dillerde özel radyo ve televizyonlarda da yayına izin verilmesidir. Köklü bir tabu bu suretle yıkılmaktadır. Kürt kökenliler söz konusu olduğu nispette dil yasaklarının kalkması her şeyden önce onların kültürel kimliğine saygının bir sembolüdür. Yoksa zaten kendi dillerini biliyorlar, öğreniyorlar ve konuşuyorlar.
Başka ülkelerlerdeki Kürtçe televizyon programlarını da izleyebiliyorlar. Önemli olan Kürt kökenlilerin dışlanmışlık hissinden kurtulmasıdır. Ancak bu sayededir ki etnik bazda siyasi yapılanmadan uzaklaşabilirler, Kuzey Irak'taki oluşumlara gıpta ile bakmazlar, istikballerini bölünmede değil, fakat entegrasyonda görürler.
***
MGK'ya ilişkin düzenlemeler ise yanlış yorumlara neden oluyor. MGK Genel Sekreterliği'nin yetkilerinin azaltılması, ordunun geleneksel konumunun gerilediği anlamına gelmez. Ordunun kurumsal görüş ve iradesinin belirdiği yer daima Genelkurmay Başkanlığı olmuştur. Genelkurmay Başkanı'nın yetkilerinde veya ordunun yönetim sisteminde bir değişiklik söz konusu değildir. Genelkurmay Başkanı'nın ordunun görüşlerini veya kaygılarını Cumhurbaşkanı'na veya hükümete iletmek için MGK'ya ayrıca ihtiyacı yoktur. Ancak, kabul etmek gerekir eski MGK Genel Sekreterliği kanunu bu kurumun zamanla kendisine abartılı bir görev misyonu biçmesine imkán vermiştir. Şimdi Genel Sekreterlik asli görevine daha uygun yetkilerle donatılmıştır. Genel Sekreter'in bir süre daha askerin uhdesinde kalması da isabetli bir karardır. Geçişin kademeli olmasında yarar vardır.
7'nci uyum paketi Türkiye'yi AB ile üyelik müzakerelerine iyice yaklaştırmıştır. Ele geçen fırsatın kaçırılmaması, diğer engellerin de süratle bertaraf edilmesine bağlıdır. AKP iktidarı yakaladığı ivmeyi yavaşlatmamalıdır.