Paylaş
Aralık 1999 AB Helsinki Zirvesi'nden beri Türkiye'nin önünde muazzam bir gündem oluştu. Türkiye'nin sorunları diğer adaylarınkinden çok daha kapsamlı ve çetrefil. Diğer adaylardan farklı olarak Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlaması daha önce birçok koşulun bir araya gelmesine bağlı. Bunların başında demokratikleşme, insan hakları, azınlık hakları gibi siyasal ve rekabete dayanıklı pazar ekonomisi gibi iktisadi nitelikteki Kopenhag kriterleri var. Helsinki Zirvesi'nin Sonuç Belgesi'nde, dolaylı olarak Kıbrıs ve Ege sorunları da bu kriterlerle irtibatlandırıldı.
***
İlk aşamada AB, hedefleri tespit eden ve her hedefe ne zaman ulaşılacağını belirleyen ‘‘Katılım Ortaklığı’’ denen bir belge hazırlayacak. Türkiye ise bu belgeyle uyumlu ulusal bir program saptayacak. Aynı zamanda bir siyasal diyalog başlatılacak.
***
Demek oluyor ki, üyelik yolunda her şeyden önce iç ve dış sorunlarının çözümlenmesine yönelik bir strateji üretecek ve AB ile katılım ortaklığı müzakerelerini etkinlikle yürütecek bir yönetimsel yapılanmaya ihtiyaç vardı. 26 Ocak tarihli Başbakanlık genelgesiyle bu yapının çerçevesi belli oldu.
***
Başbakanlık genelgesine göre, katılma müzakereleri de dahil olmak üzere, bütün müzakereler Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülecek. Bu kural kuşkusuz doğrudur, çünkü Dışişleri Bakanlığı, uluslararası müzakereleri ülkenin çıkarları doğrultusunda yürütecek deneyim ve yetenekli kadroya en fazla sahip olan kuruluştur. Konular arasındaki etkileşimi de en iyi Dışişleri Bakanlığı değerlendirebilir. Tereddüt uyandıran tek nokta, bu prensibin kanunlarla Hazine Müsteşarlığı'na tanınan münhasır yetkilerle ne derece bağdaştığıdır. Dış ekonomik ilişkilerde Bakanlıklar ve Kurumlar arasında geneksel olarak hasas bir denge bulunduğu ve bu dengenin bozulmasının geçmişte çok zararlı sürtüşmelere yol açtığı hatırdan çıkarılmamalıdır.
***
Genelge, Bakanlık ve kamu kuruluşlarınca yürütülecek çalışmalarda eşgüdümün sağlanması amacıyla bir ‘‘Avrupa Birliği Ekonomik ve Teknik Koordinasyon Kurulu’’ oluşturuyor. Başbakan'ın başkanlığındaki bu kurulun üyeleri bir MHP'li bakan, bir ANAP'lı bakan ve Dışişleri Bakanı. Kurula bağlı bir ‘‘İç Koordinasyon ve Uyum Komitesi’’ var. Komite yönetiminin başındaki Genel Sekreter yine Dışişleri Bakanı'na bağlı.
***
AB ile müzakerelerin Dışişleri Bakanlığı'nın direktifi ve denetimi altında yürütülmesi ne kadar yerinde ise, koordinasyon yapısının yine ona bağlanması o kadar hatalıdır. Nedeni basit: Müzakerelerin temelini oluşturacak çalışmalar son derece önemlidir ve bunlara hiç değilse bir bakanın bütün vaktini ve mesaisini vermesi gerekir. Dışişleri Bakanı ise yılda ortalama yüz günden fazlasını ülke dışında geçirmek zorundadır ve Türkiye'nin dış politikası, hele bugünkü koşullar altında AB'den ibaret değildir.
***
Bakanlıklararası eşgüdüm kadar icracı bakanlıklar içindeki çalışmaların yönlendirilmesi ve eşgüdümü üzerinde de durulmalıdır. Gerekli mevzuat değişiklikleri yapılarak bu bakanlıklara TBMM dışından AB işlerinden sorumlu bakan yardımcıları atanması çok faydalı olurdu.
***
Genelgenin zaafları kabil olduğu kadar çekirdek kadroya en yetenekli elemanların getirilmesi bir ölçüde telafi edilebilir. Fakat bu alanda da iyimser olmak zor. Bazı haberlere göre AB konularında deneyim sahibi memurlar başka görevlere naklediliyormuş. Galiba üst düzey sorumlular arasında AB'yi içine sindiremeyenler veya Türkiye'nin nasıl olsa üyeliğe kabul edilmeyeceğini düşünenler pek azınlıkta değiller.
Paylaş