Paylaş
Helsinki AB zirvesinin Sonuç Belgesi'ndeki 4'üncü paragrafına eklenen sihirli bir virgül, 2004 yılına kadar Yunanistan'la olan anlaşmazlıkların Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) götürülmesi mecburiyetinden bizi kurtardı. Dönem Başkanı Finlandiya Başbakanı'nın 10 Aralık tarihli mektubunun da teyit ettiği gibi o tarihte Konsey durumu gözden geçirmekle yetinecek.
***
Değişen nedir sorusuna cevap vermek kolay değil. Yükümlülüğümüzün özü olduğu gibi duruyor. 4'üncü paragrafa göre 2004 yılında Konsey ‘‘çözümlenmemiş ihtilafları, özellikle katılma süreci üzerindeki yankılarını gözönünde tutarak ve UAD çerçevesinde bir çözümü teşvik amacı ile’’ gözden geçirecek ve gerekirse tarafların daha fazla vakit geçirmeden UAD'ye müracaat etmelerini isteyebilecek. Demek oluyor ki, süre aşağı yukarı belki aynı,. 12'nci paragrafı da unutmamak lazım. Onda, üyelik müzakerelerinin başlamasından önce Kopenhag kriterlerine uyum sağlanması için girişilecek siyasal diyalogda 4'üncü paragraf ve Kıbrıs'la ilgili 9'uncu paragraftaki konuların da ele alınacağı açıkça belirtiliyor. Ne kadar vakit kazandığımızı komplike yorumlarla araştıracağımıza meselelerin üzerine bir an önce eğilmek galiba daha akıl kárı.
***
Türkiye halen UAD'nın zorunlu yargı yetkisini tanımıyor. Yunanistan tanıyor, fakat milli güvenliği ile ilgili meseleleri bunun dışında tutmuş. Örneğin Türkiye, adaların silahlandırılmasının Lozan ve Paris antlaşmalarına aykırı olduğunu ileri sürerek bir başvuruda bulunsa bu çekince karşımıza çıkabilir. Kesin değil, çünkü UAD'nin ne yolda karar vereceği konusunda önceden tahminde bulunmak zor.
***
Yunanistan'la bu aşamada Ege'de en kritik sorun Kardak krizinden sonra ortaya çıkan ‘‘statüsü belirsiz’’ adacıklar ve kayalıklar hakkında geliştirdiğimiz tutum. Yunanistan bu alandaki isteklerimizi doğrudan toprak talebi olarak algılıyor ve ‘‘egemenliği’’ne ilişkin bir sorun için UAD'ye başvurmaya yanaşmıyor. Türkiye'nin bir iddiası varsa o Divan'a müracaat etsin diyor.
***
Yunanistan'ın şimdiki resmi görüşüne göre Ege'de tek bir sorun var: Kıta sahanlığı. Bu meseleyi Divan'a sunmak için Türkiye ile Yunanistan arasında bir çerçeve anlaşması, hukuki deyimi ile bir ‘‘kompromi’’ gerekecek. Komprominin hazırlanmasında karşımıza çıkacak en çetin sorunu karasuları sınırının saptanması teşkil edecek. Bazı hukukçular bu saptamanın şart olmadığını ileri sürüyorlar, diğerleri ise zaruri görüyor. Büyük olasılıkla doğrusu ikinci görüş. Yunanistan karasularını 12 mile çıkarmak hakkına sahip olduğunu iddia ettiğine göre, daha ilk aşamada bir açmaz kaçınılmaz mı? Hayır, çünkü Yunanistan karasularını 12 mile çıkaramayacağının bilinci içinde. Buna sadece Türkiye karşı gelmiyor, ABD, Rusya ve Karadeniz'e sahildar ülkeler de olumlu bakıyor. Bu nedenle Yunanistan, Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin kendisine verdiğini iddia ettiği haktan vazgeçmeksizin kıta sahanlığının tespitinde 6 millik sınırı büyük olasılıkla kabul edecek. Ancak, bu koşulla bile UAD'nin vereceği bir kararın Türkiye bakımından hakkaniyetli olması ihtimali zayıf. Sadece kıta alanları değil, fakat adaların, hatta adacık ve kayalıkların da kıta sahanlığı var. Türkiye'nin sahillerinin önünde kuzeyden güneye Yunan adaları sıralanmış. Olsa olsa bu adaların batısında bir miktar kıta sahanlığına sahip oluruz. Oysa Ege'de petrol mevcut değilse veya dünya piyasalarında rekabet şartlarına uygun maliyetlerle üretilemeyecek ise kıta sahanlığını saptamanın bir ivediliği yok.
***
Yunanistan da UAD'ya pek güvenmediğine göre sorunları ikili görüşmeler yolu ile çözümlemek veya iki tarafı da tatmin edecek şekilde dondurmak galiba en iyisi. Başlangıç olarak askıya alınmış olan Akil Adamlar süreci canlandırılmalıdır.
Paylaş