İlter Türkmen: Üç reform programı






İlter TÜRKMEN
Haberin Devamı

BU makaleyi yazarken önümde Türkiye'nin gelecek yıllarda kaderini etkileyecek üç program var: Avrupa Birliği adaylığımıza ilişkin 19 Mart tarihli ‘‘Ulusal Program’’, IMF'ye 3 Mayıs'ta sunulan ‘‘Niyet Mektubu’’ ve TÜSİAD'ın birkaç gün önce açıkladığı ‘‘Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasi Kriterleri’’ raporu. Bunlardan ilk ikisi hükümetin resmi belgeleri, üçüncüsü ise kamuoyunun geniş desteğine sahip bir sivil toplum kuruluşunun görüşlerini yansıtıyor. Her üçü de değerli uzmanların katkıları ile yürütülen yoğun çalışmaların ürünü. Birbirleriyle örtüşüyorlar ve birbirlerini tamamlıyorlar. Beraberce cumhuriyetin kuruluşundan beri en büyük reform projesini oluşturduklarında kuşku yok.

***

Niyet Mektubu, ülkenin içinde bulunduğu mali ve ekonomik buhranı aşmaya ve bu krizlerin tekrarını önlemeye yönelik. İçerdiği yapısal yenilenme aynı zamanda bir siyasi reform niteliğinde; çünkü politikanın ekonomik ve mali kaynakları kendi amaçları için tüketmesini engelliyor. Bu bağlamda politika ekonomiden koparıldı demek doğru değil. Her ekonomik politika siyasi ve sosyal öğeleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Yapılan şey, Fransızların deyimi ile ‘‘politikacı politikası’’nın, partizan siyasetin ekonomiye müdahalesine set çekmektir. Bu şekilde ekonomik ve mali kaynaklar talandan korunacak, siyasiler menfaat dağıtmak kolaylığından yoksun bırakılacak, oy alabilmek başka maharetlere ihtiyaç gösterecek. IMF'ye sunulan programın bir başka özelliği, ilk defa ekonomik çöküntünün boyutunu, yönetim zaaflarını ve yapısal sorunları büyük bir şeffaflıkla gözler önüne sermesidir. Teşhis acımasız, fakat bu yola gidilmeden tedavi imkánsız olurdu. Devlet Bakanı Kemal Derviş'in ekibi ile beraber yaptığı çalışmanın ne kadar mükemmel olduğunu anlatmak için Niyet Mektubu'nu ve eklerinin tümünü okumak lazım. Ne yazık ki refakat mektubuna imza atan iki Başbakan Yardımcısı da bu zahmete katlanmamışlar! Programın eksiksiz uygulanmasının ancak Derviş'in etkin kontrolü ile mümkün olabileceğinin yeni bir kanıtı. İsteyelim veya istemeyelim, programın kredibilitesi onun ismine son derece bağlı. Bunu, Başbakan Ecevit hariç, diğer politik liderler anlamıyor veya anlamak istemiyorlarsa da halk gayet iyi biliyor.

***

Avrupa Birliği'ne sunulan Ulusal Program ise, AB'nin beklentilerini içeren Katılım Ortaklığı Belgesi'nin siyasi kriterlerinden özlü ölçüde geride kalmasına rağmen yine kapsamlı bir reform projesidir. TBMM Anayasa Uzlaşma Alt Komisyonu'nun Anayasa'nın 51. maddesinin değiştirilmesi konusunda uzlaşmaya varması, bu çerçevedeki reform sürecine ivme kazandıracak bir gelişme sayılır. Ne var ki Türkiye'de liberal yaklaşımlar ile jakoben devlet yaklaşımları arasındaki çelişkilerden kurtulmak kolay değil. Bunun yeni bir örneği, Alt Komisyon'un önerileri ile RTÜK yasa tasarısı arasında özellikle yayın dili konusunda ortaya çıkan çelişki.

***

TÜSİAD'ın raporuna gelince, iki işlevi yerine getirdiğini düşünüyorum. Birincisi Ulusal Program'dan çok daha ileri giderek Kopenhag kriterlerinin tamamının kabulünü ve uygulanmasını öneriyor. Özellikle ölüm cezasının kaldırılması, anadilde yayın, anadilin öğretilmesi, Milli Güvenlik Kurulu'nun yeniden yapılanması alanlarında Katılım Ortaklığı Belgesi'ne uygun çözümleri benimsiyor. İkincisi, kriterlerin ötesinde gerçek bir siyasi reformun vazgeçilemez iki öğesini vurguluyor. ‘‘Siyasi partilerin demokratik esaslara göre biçimlenmesi’’ ve seçim sisteminin değiştirilmesi. Bu iki unsur bundan sonraki politik tartışmanın zaten odak merkezi olacak.

***

2001 yılının ilk yarısında Türkiye gerçekten bir dönüm noktasında. Koşullar eski geleneklerine ve alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı politikacıları köklü reform projelerine zorluyor. Fakat bunları ne kadar içlerine sindirdikleri konusunda hemen her gün tereddütler uyandırmaktan geri kalmıyorlar. Asıl sınav uygulamada olacak. Bekleyeceğiz ve göreceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları