Paylaş
GEÇEN hafta Harp Akademileri'nde NATO ve Avrupa Birliği bağlamında güvenlik sorunlarını tartışmak üzere düzenlenen sempozyumda yapılan bazı konuşmalar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gittikçe Türkiye'nin AB üyeliğine karşı bir eğilim içine girdiği izlenimini yarattı. Ben TSK'nın böyle bir tutumu benimsediği veya desteklediği kanaatinde kesinlikle değilim. Daha önce Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkanı AB üyeliğinin Türkiye'nin çıkarlarına uygun olduğu görüşünü açıkça belirtmişlerdi. ‘‘Beyaz enerji’’ operasyonunun neden olduğu tartışmalar üzerine Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklamada TSK'nın Avrupa Birliği'ne karşı olduğu imalarına kuvvetli tepki gösterildi. Sempozyuma Genelkurmay'ı temsilen katılan ve Avrupa Savunma ve Güvenlik Kimliği (ASGK) ile ilgili olarak Türkiye açısından ortaya çıkan sorunları irdeleyen generaller de AB'ye karşı olumsuz bir tavır sergilemediler. Sadece ASGK operasyonlarını yönetecek yapı ve yöntemlere ilişkin kaygılarının nedenlerini son derece inandırıcı bir şekilde izah ettiler.
***
Söyledikleri şu şekilde özetlenebilir: ASGK'nın kendi olasılıkları ile girişebileceği operasyonlar hususunda Türkiye'nin bir itirazı veya çekincesi yoktur. Fakat Türkiye bu operasyonlara katılmaya davet edilirse veya ASGK NATO'nun kolaylıklarından ve özellikle planlama kaynaklarından yararlanmak isterse Türkiye sürecin bütün aşamalarında söz sahibi olmalıdır. Türkiye bu istekleri kabul edilmediği için son NATO Bakanlar toplantısında NATO ile AB arasında öngörülen kurumsal işbirliği çerçevesinin onaylanmasını engellemiştir. Türkiye çıkarlarını koruyacak bir formül bulunması için çaba ve ısrarlarını kuşkusuz sürdürecektir, fakat ASGK'dan kendisini dışlaması sözkonusu değildir.
***
Genelkurmay temsilcilerini dinledikten sonra belki bir tek şu nokta akla takılıyordu: ASGK konusuna yaklaşımımızı AB politikamızın diğer boyutlarından soyutlamaya imkan yoktur. Süreçlerden birinin diğerlerini menfi etkilememesi için esnek ve eşgüdümlü bir müzakere taktiği isabetli olur. Her müzakerede kaçırılmaması gereken bir optimum nokta vardır. Mükemmel iyinin düşmanı olabilir.
***
Sempozyumda Harp Akademileri Komutanı ile kendi adına konuştuğunu özenle vurgulayan Silahlı Kuvvetler Akademi’si Komutanı'nın konuşmalarına gelince, bunların AB'ye karşı eski bir deyimle pek hayırhah olmadıkları doğrudur. Fakat, Harp Akademileri'nin tertiplediği bu çeşit konferans ve toplantılarda son derece serbest bir tartışma ortamının varlığı takdir edilmelidir. Bütün düşüncelere açık olmak, özellikle Türkiye'de erdem sayılmalıdır. Tıpkı siviller gibi askerler arasında da algılama ve değerlendirmelerin hep aynı yönde olması beklenemez. Nitekim sempozyumda AB'ye karşı kuşku, husumet ve hatta fobi yansıtan söylemler, hem emekli askerlerdeve hem de sivillerden bol bol geldi. Ve neler, neler denmedi... Her zaman olduğu gibi yine Sevr korku filmi hortlatıldı, AB'nin bizi aldattığı ve ülkeyi parçalamak istediği, AB üyeliğinin ulus-devlet ve üniter devlet yapısını çökerteceği, Türkiye'nin AB'den çok daha önemli opsiyonları olduğu öne sürüldü. Böyle duygusal salvolar yadırganmamalıdır. Şimdi AB üyesi olan ülkelerde de vaktiyle benzer travmalar yaşanmıştı. Dikkati çeken nokta halen üyelik kuyruğuna girmiş aday ülkelerde bambaşka bir ruh haletinin mevcudiyetidir. Bunların büyük kısmı komünizmin ve Sovyet emperyalizminin tahakkümünden kurtuldukları için AB üyeliğini güzel bir rüyanın gerçekleşmesi gibi görüyorlar. Aynı zamanda az çok kendi ekonomik seviyelerinde olan ülkelerin AB içinde ne kadar ilerlediklerinin farkındalar.
***
Bizdeki AB fobisi nasıl izah edilebilir? Buna cevap bulmakta sıkıntı çekiyorum. Belki içimize fazla kapanığız, dogmaları seviyoruz, hamasi söylemlere zaafımız var, niyet yargılamalarından hoşlanıyoruz, belki de her zaman gerçeklere uymayan bir üstünlük kompleksine sahibiz.
Paylaş