Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs

TÜRK-Yunan ilişkilerinin barometresi çelişkili bir ortam içinde bile iyi havayı göstermeye devam ediyor.

1999'dan beri hükümetler ve bürokrasiler arasında sürekli bir diyalog mevcut. Yunanistan, Türkiye'nin AB üyelik sürecine en fazla destek veren AB ülkelerinden biri oldu. Güney Kıbrıs'ın bütün Kıbrıs'ı temsilen AB üyeliğini sabırlı ve akıllıca bir politika ile garantiye bağlamasına rağmen, yine de bir çözümü tercih ettiği izlenimini veriyor. Hükümetler arasındaki yakınlaşmaya paralel olarak iki ülke halkının birbirlerine yaklaşımlarında da büyük bir evrim yaşandı, eski önyargılar önemli ölçüde azaldı, sivil toplum ve kişisel düzeyde temaslar rutin haline geldi. Bugün toplumların çeşitli kesimlerini sık sık bir araya getiren forumlar sayılamayacak kadar çok. Bunlardan benim de üyesi olduğum Türk-Yunan Forumu'nun (TYF) özelliği, çalışmalarını siyasi konular üzerine yoğunlaştırması ve bir nevi gayri resmi diplomasi zemini oluşturmasıdır. TYF iki ülkeden diplomatları, medya mensuplarını, akademisyenleri ve politikacıları bir araya getiriyor.

* * *

1998'den beri faaliyette bulunan TYF'nin amacı iki ülke arasındaki ortak çıkarları tanımlayarak ilişkilere ivme vermek ve sorunların çözümünü kolaylaştırmaktır. 2000 yılında Ege sorunlarını ele alarak daha sonra hükümetler arasında bu konular üzerine girişilen resmi ön görüşmelerin adeta bir provasını yaptı. O tarihte hazırladığı belge özellikle karasuları ve kıta sahanlığı sorunlarına karşılıklı yaklaşımların birbirlerine genellikle sanıldığından çok daha yakın olduklarını göstermişti. TYF'nin bu hafta başında Atina'da yaptığı toplantıda ise, Irak'taki savaş bitince Doğu Akdeniz'de ve Ortadoğu'da Türkiye ve Yunanistan'ın beraberce ne yapabilecekleri araştırıldı. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ve bölgede istikrarın sağlanması için Filistin meselesinin çözümüne öncelik verilmesi gerektiği konusunda kuşkusuz tam bir fikir beraberliği var. Bunun dışında Ortadoğu bölgesiyle geleneksel ilişkileri olan Türkiye ile Yunanistan'ın birlikte bazı inisiyatifler alabilecekleri öngörüldü. İnsancıl yardımlar, Ortadoğu ülkeleri ile bölgesel forumlar oluşturulması, kurumsal yapılanmaya katkıda bulunulması, AB'nin bölgede barışı güçlendirmek yolunda başlatabileceği girişimlere Türkiye'nin de katılması, olası işbirliği alanları olarak tanımlandı. Belki ilk bakışta iddialı görünen bir gündem. Fakat Türkiye'nin bölgedeki konumu, Yunanistan'ın da AB üyeliği ve Ortadoğu ülkelerine yakınlaşma politikası bir araya geldiğinde ortak gayretlerin verimli olması beklenebilir.

* * *

Türk-Yunan ilişkileri bağlamında Kıbrıs'tan söz etmemeye imkán yok. Yunanistan, Güney Kıbrıs artık fiilen AB üyesi ise de, Kıbrıs meselesinin çözümüne kapının kapatılmasını istemiyor. Kıbrıs'ta bölünmenin devamının potansiyel bir çıbanbaşı teşkil edeceğini gayet iyi biliyor. Annan planı, 16 Nisan'a kadar varılacak çözümün bir protokolle katılım antlaşmasına eklenmesini ve bu antlaşmanın ortak başkanlar olarak Papadopulos ve Denktaş tarafından beraberce imzalanmasını öngörüyordu. AB'ye iki kurucu devletin egemen iradeleri ile vücuda getirdikleri yeni bir devlet üye olacaktı. Bu fırsat kaçtı. Şimdi Güney Kıbrıs, bütün Kıbrıs'ı temsil eden ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olarak AB'ye giriyor. Fakat yine de katılım antlaşmasına, ileride varılacak bir çözümün AB Konseyi tarafından AB müktesebatına uygun sayılmasına olanak tanıyan bir protokol eklenecek. Ne var ki, bundan sonra bir anlaşmaya ulaşılsa bile iki kurucu devlet kavramı sulandırılmış olacak.

* * *

BM Genel Sekreteri Annan'ın çözümsüzlükten başlıca Denktaş'ı sorumlu tutan raporu da Güvenlik Konseyi'nde ele alındı. Bu satırlar yazılırken Güvenlik Konseyi, üyeleri arasında uzlaşmaya varılamadığı için daha bir karar alamamıştı. Güney Kıbrıs'ı destekleyen Rusya ve bazı diğer ülkeler Annan planının Konsey tarafından benimsemesini önlemeye çalışmaktaydılar. Güney Kıbrıs, artık plandan kurtularak, bundan sonra bir çözümün, temsil ettiği ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ çerçevesinde bir iç düzenleme niteliğinde olmasını sağlamak peşinde. Oysa garip bir tecelliyle, KKTC ve Türkiye açısından ileride çözüm için en geçerli tutamak Annan planı olacaktı. Siyasi seviyede ciddi bir değerlendirmesini bir türlü yapamadığımız Annan planı.
Yazarın Tüm Yazıları