Türkiye ve İran

İRAN, jeopolitik konumu, nüfusu, tarihi mirası ve zengin kültürü ile her zaman bölge denkleminde kilit bir unsur olmuştur. Şah devrinde ABD’nin zaman zaman Türkiye’den daha fazla kıymet verdiği bir müttefikiydi. Petrol zenginliği sayesinde Avrupa ülkeleriyle yakın bağları vardı.

Türkiye ile ilişkileri ise yine ikircikliydi. Türkiye ile enerji alanında işbirliğine yanaşmıyor, fakat Kıbrıs gibi konularda hem fiili ve hem de diplomatik destek veriyordu.

***

1979’da Humeyni’nin Şah’a karşı ayaklanan diğer ideolojik ve politik cereyanları silip süpürerek İslamcı rejimi kurması, Ortadoğu’nun kaderinde önemli bir rol oynadı. İslamcılık, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar politik güç kazandı. Cezayir’de İslam Kurtuluş Cephesi’ni kuranlar İran’daki devrimden esinlendiler.

Lübnan’da Hizbullah ise Tahran’dan direkt yardım gördü. 1980-88 İran-Irak Savaşı da yine İran’daki devrimle bağlantılıdır. Her ne kadar İran, Afganistan’da Taliban ile zıt düştüyse de, rejiminin genel felsefesiyle El Kaide’ye kadar uzanan İslamcı terörün gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Bugünkü İran’ın askeri potansiyelini güçlendirmek çabaları da göz ardı edilemez. İran’ın elinde halen 1000 kilometre menzilli 300 tane Scud-B füzesi var. 1300 kilometre menzilli Şahab-3 füzeleri de deneme aşamasında. Kimyasal silahlara da sahip bulunduğu varsayılıyor.

Nükleer alanda ise Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) kapsamlı denetimini kabul etmekle beraber, nükleer silah programları geliştirdiğini gösteren ciddi emareler mevcut. Bu konuda tatmin edici bilgiler vermekten kaçındığını UAEA Genel Müdürü açıkladı.

İran’ın rejim ve politikası başından beri Türkiye’yi etkilemiştir. İran’ın şiddetli ABD ve Batı aleyhtarı bir politikaya yönelmesi, Türkiye’yi kaçınılmaz olarak bölgede ABD’nin tek geçerli ve vazgeçilmez ortağı haline getirirken Türkiye-İran ilişkileri de istikrarsız bir döneme girmiştir. İran’ın bazı devirlerde Türkiye’de İslamcı propaganda ve faaliyet sarf ettiği ve PKK’ya destek verdiği bir gerçektir.

Ne var ki, özellikle ikinci Körfez Savaşı’ndan sonra Türkiye ve İran’ın çıkarları örtüşmeye başlamış ve İran daha pragmatik bir politika benimsemiştir. Başbakan Erdoğan’ın İran ziyaretinin zamanlaması bu açıdan isabetliydi.

ABD’nin İran hakkındaki algılaması ve enerji alanında işbirliğine karşı çekinceleri ne olursa olsun, Türkiye’nin büyük bir komşusu ile kendi çıkarlarına uygun işbirliği yapmasından daha doğal bir şey olamaz. Kaldı ki ABD, Türkiye-İran ilişkilerinin önemli bir boyutunu gözden kaçırmamalıdır.

İran’daki reform hareketi, son seçimlerde büyük darbe yemişse de, İran sivil toplumu bütün diğer Müslüman ülkelerden daha fazla demokrasiye hazırdır ve Türkiye-İran ilişkileri bu bağlamda da anlamlıdır.

***

Başbakan’ın ziyaretinin ne getirip ne götürdüğü çok irdelendi. Bu gibi ziyaretleri futbol maçına benzetmemek lazım.

Bütün istenenler derhal elde edilmedi, fakat sonraki aşamalar için gerekli koşullar yaratıldı. Hükümet dış politikada aktif, dengeli, gerçekçi ve uzun vadeli bir çaba içinde olduğunu bir kere daha kanıtlamıştır.
Yazarın Tüm Yazıları