Paylaş
Geçen hafta Çin'deydim. Beijing'de Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Komünist Partisi'nin bazı sorumluları ile görüşmek fırsatını buldum. Cumhurbaşkanı Jiang Zemin, sunduğum sorulara yazılı cevap verdi. Bundan sonraki birkaç yazımı, imkán ölçüsünde Çin'deki gözlem ve izlenimlerime ayıracağım. Bugün ilk konu olarak Türk-Çin ilişkilerine değiniyorum.
Bu ilişkilerde anlamlı bir aşamayı nisan ayının ilk yarısında Cumhurbaşkanı Jiang'ın Türkiye'ye yapacağı ziyaret oluşturacak. Jiang, Cumhurbaşkanı unvanının yanında, aynı zamanda Çin'de iktidar tekelini elinde tutan Komünist Partisi'nin Genel Sekreteri ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı'nı temsil eden Merkezi Askeri Komisyonu'nun başkanı. Onunla yapılacak görüşmeler büyük önem taşıyor.
Jiang ile ele alınacak konular arasında ekonomik ilişkiler var. İki ülke arasındaki karşılıklı ticaret hacmi 890 milyon dolara ulaştı. Fakat ithalat ile ihracat arasında büyük dengesizlik var. Çin'e ihracatımız 38 milyon dolardan ibaret. Kaldı ki Türkiye ayrıca bavul ticareti yoluyla Çin'den ek 400 milyon dolarlık, Hong Kong'dan da 300 milyon dolarlık ithalatta bulunuyor. Bu dengesizlik konusunda sorduğum soruya Başkan Jiang şu yanıtta bulundu: ‘‘Çin, Türkiye ile ticaretin dengeli olması için çaba harcıyor. Çin şirketlerini Türkiye'den daha fazla mal almaya teşvik ediyoruz. Ancak şuna da inanıyoruz ki, ticarette denge sorununa uzun vadeli bakmak lazım. Çin de ikili ticaretinde 1994'e kadar açık vermekteydi. İki tarafın ekonomik kuruluşları daha çeşitli ve daha geniş boyutta işbirliği olanaklarını araştırmalıdırlar.’’ Bu bağlamda Çin, Türkiye'deki bazı hidroelektrik ve termik santral projeleriyle ilgileniyor. Diğer taraftan, Çin'in değişen ekonomik öncelikleri de yeni imkánlar yaratabilir. Şimdiye kadar Doğu'daki sahil şeridini büyük başarı ile geliştirmiş olan Çin, artık kuzey ve kuzey batı bölgelerinde büyük yatırımlara yöneliyor. Orta Asya'ya komşu bu bölgelerde Türk inşaat ve hizmet sektörü, açılma alanları bulabilir.
Siyasal alanda Türkiye ile Çin arasında önemli ortak çıkarlar mevcut. Örneğin, Orta Asya ülkelerinin güvenlik ve istikrar içinde gelişmeleri ve tekrar Rus nüfuzu altına düşmemeleri iki tarafın da yararına. Ortadoğu'da ise, Çin'in İran ile askeri niteliği de olan kapsamlı ilişkilerinin kendi güvenliğini ve enerji projelerini olumsuz etkileyecek bir boyuta varmamasına Türkiye kuşkusuz dikkat etmelidir.
Türkiye ile Çin arasında hassas bir konu, zengin petrol kaynaklarına ve 7 katrilyon metreküplük gaz rezervlerine sahip Sincan Otonom Bölgesi. Buradaki Uygur ve diğer Türk kökenliler, kendi dillerinde yükseköğrenim dahil, geniş kültürel haklardan istifade ediyorlar. Fakat belki de demografik oran Çinliler lehine değişmekte olduğu için gelişen ayrılıkçı cereyanlar Beijing'e kaygı veriyor. Bu cereyanlara Türkiye'deki Uygur kökenli sivil toplum örgütlerinin verdiği destek ise zaman zaman ilişkilerde gerginlik yaratmaktan geri kalmadı. Geçen yıl Başbakanlığın bir genelgesi ile örgütlerin toplantılarına resmi katılımların yasaklanması ve İçişleri Bakanı Tantan'ın kısa bir süre önce Çin'de imzaladığı ‘‘Güvenlik İşbirliği’’ Anlaşması, Çin liderlerini bir ölçüde rahatlattı. Yine de, Jiang'ın, Ankara ziyaretinde Türkiye'nin bu konudaki tutumunu daha fazla açıklığa kavuşturmasını istemesi ihtimali var.
Yazıma, Jiang'ın, Türkiye'nin rolü hakkındaki sözleriyle son veriyorum: Türkiye'nin şimdiye kadar gerek uluslararası gerek bölgesel alanda Atatürk'ün ‘‘Yurtta Sulh Dünyada Sulh’’ politikası çerçevesinde oynadığı olumlu rolü takdir ediyoruz. Türkiye ile Çin arasında dostane işbirliğinin gelişmesi sadece iki ülkenin değil, fakat bölgesel barış ve istikrarın yararına olur. 21'inci asırda uzun vadeli bir dostane işbirliği için Türkiye ile birlikte her türlü çabayı harcamaya hazırız.
Paylaş