İlter Türkmen: Türkiye-ABD ortaklığı

İlter TÜRKMEN
Haberin Devamı

TÜRKİYE ile ABD arasında stratejik olarak nitelendirilen ortaklık, Başkan Clinton'ın ve onun yönetimi devrindeki sorumluların her zaman belirttikleri gibi, kuşkusuz her şeyden önce, Türkiye'nin jeopolitik konumundan ve ABD'nin bölgedeki güvenlik çıkarlarından kaynaklanıyor, fakat kapsamı çok daha geniş.

Türkiye'nin sağlam bir devlet ve toplum yapısına kavuşması, demokrasisinin kuvvetlenmesi, Türkiye'nin AB içinde yer alarak ekonomisini güçlendirmesi, çelişkilerini aşması güdülen amaçlar arasında. ‘‘Stratejik Ortaklık’’ uzun süreli bir politik, ekonomik ve güvenlik işbirliği kavramını içeriyor. Bu çerçevededir ki ABD bölücü teröre karşı mücadelesinde Türkiye'ye etkin destek verdi ve Öcalan'ın yakalanmasında kilit rol üstlendi. Son ekonomik buhranda ABD yine ön planda idi.

Türkiye'nin sorunları hakkında ABD yetkililerinin yaklaşımları Avrupalılarınkinden değişik değil. Onlar da insan hakları üzerinde ısrarla duruyorlar. Ancak meseleler AB ile aramızda olduğu gibi kurumsal bir kapsamda ele alınmıyor, ikili çerçevede kalıyor.

ABD, Türkiye'nin AB üyeliğini sürekli destekliyor ve bu üyeliği Türkiye-ABD ortaklığını kuvvetlendirecek bir öğe sayıyor. Bizde bazen ileri sürüldüğü gibi ABD'de AB hakkında bir kaygı yok. Ticari rekabet şüphesiz sürekli mevcut, dış politika ve hatta savunma ve güvenlik yaklaşımları bazen birbirinden çok farklı, fakat temel dayanışma gücünden kaybetmiyor.

Bu dayanışma sağlam tarihi ve kültürel temeller üzerine bina edilmiş. Ekonomik alanda ise ABD'nin Avrupa'da, AB'nin de Amerika'da trilyonlarca dolarlık direkt yatırımları var. Küreselleşmenin en büyük ve etkin aktörleri ABD ve AB. Amerikalılar haklı, Türkiye ancak AB'ye girerse Avrupa-Atlantik alanında tüm potansiyelini değerlendirebilir.

Avrupa Savunma ve Güvenlik Kimliği'ne (ASGK) Türkiye'nin en geniş ölçüde katılması yine ABD'nin politikasının önemli bir unsuru. Kurumsal sınırlamalar içinde Türkiye'nin ASGK'nın planlama ve karar sürecine bir şekilde iştirakini sağlamaya çaba harcıyor. Buna karşın NATO ile AB arasındaki işbirliği süreçlerinin Türkiye tarafından bloke edilmesi gibi bir davranışı hoş görmeyeceği kesin.

Kıbrıs konusunda da ABD ile AB'nin görüşleri örtüşüyor. Her ikisi de BM Genel Sekreteri'nin yürüttüğü dolaylı müzakere sürecini destekliyor. Çözümün parametreleri konusunda aralarında uyum var. Çözümsüzlüğün devamını ne Rumların ve ne de Türklerin çıkarlarına uygun buluyorlar. Çözümsüzlük halinde Güney Kıbrıs'ın AB'ye üye kabul edilmesi olasılığını hesaba katmak gerektiğini düşünüyorlar.

Halen sağlam bir zemine oturtulmuş bulunan Türk-Amerikan ilişkilerinin George W.Bush yönetimi devrinde de aynı olumlu yönde devamı genellikle bekleniyor. Bununla beraber, ilişkilerin yeniden gölgelenmesi tehlikesi her zaman var. Geçen ay ancak Başkan Clinton'ın müdahalesi ile önlenen ‘‘Ermeni soykırımı’’ tasarısı birkaç ay sonra yeniden Temsilciler Meclisi'nin önüne gelebilir. Bush'un bu konuda Clinton kadar enerjik davranıp davranmayacağı bugünden kestirilemez.

Seçimlerden önce Bakü-Ceyhan petrol hattı projesine mesafeli davranan Amerikan petrol şirketlerinin etkisi altında Bush'un projeye fazla sıcak bakmayabileceği söyleniyordu. Silah satışları lisanslarının onaylanması alanında da Kongre'de güçlüklerle karşılaşabilir. Bir senatör, Başbakan Ecevit kendisine Washington'da ‘‘Kıbrıs sorunu 1974'te çözümlendi’’ dediği için nakliye helikopterlerinin satışını bloke etmeye kalkmıştı.

Taarruz helikopterleri ve tanklar konusunda daha da kuvvetli itirazlar beklenebilir.

Türkiye'nin en yakın ortağı ABD ile ilişkilerinde dikkatli ve temkinli davranması, duygusal tepkilerden ve iç politikaya yönelik ani ve ölçüsüz çıkışlardan uzak kalması gerekir. ABD ve AB ile ilişkilerimizi daha geniş boyutlu ve uzun süreli stratejik bir yaklaşımla ele almamızda büyük yarar var.

Yazarın Tüm Yazıları