Paylaş
TÜRK-Yunan ilişkilerinin seyrini gösteren barometre iyi ve kötü hava arasında gidip geliyor. Fakat en güzel günlerde bile kara bulutlar hiçbir zaman çok uzakta değil.
Geçen hafta, Türk-Yunan Forumu'nun toplantılarına katılmak üzere Atina'da iken, Yunan Dışişleri Bakanlığı salonlarında, İsmet İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan'ın ‘‘Mevhibe’’ adlı kitabının Yunancaya çevirisinin takdimi için çok güzel bir tören yapıldı. Takdimi yapan da Venizelos Ailesi'nden gelen eski Başbakan Mitsotakis'in kızı idi. Çetin bir savaştan sonra Türk-Yunan dostluğunu kuran iki devlet adamının ailelerine mensup bugünkü kuşakların bir araya gelmelerinden daha güçlü bir sembolizm olamazdı. Halen iki ülkeyi yakınlaştırmak için bu gibi faaliyetler yoğun. 1999'un ikinci yarısından beri bireyler arasındaki temaslar, edebiyat ve sanat etkinlikleri, sivil toplum kuruluşları arasındaki toplantılar devamlı bir nitelik kazandılar. Ne yazık ilişkilerin ortamı sık sık yozlaşıyor. Bilgehan için tören yapılırken Türkiye'de cezaevlerine yapılan baskınlar nedeniyle eski dürtüler uyandırılarak Türkiye'ye karşı bir karalama kampanyası anında başlatıldı. Pangalos bir gösteriye önayak olurken, 60 Yunan milletvekili parlamentoya bir protesto tasarısı sundular. Yunan basını da eleştirilerinin ve hücumlarının dozunu artırmakta gecikmedi. Geçen ekim ayında da NATO tatbikatları sırasında yine bir buhran ortaya çıkmış ve Yunan Parlamentosu iki ülke arasında çeşitli alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi için imzalanmış olan 9 anlaşmanın onaylanmasını ertelemişti.
***
Hükümetler düzeyinde sorunları çözmek için de herhangi bir atılım yok. Ege meselelerini müzakere etmek yönünde bir hareket gözükmüyor. Yunanistan'da iç politika kaygıları ve Türkiye'de tutarlı ve kapsamlı bir politikanın henüz geliştirilmemiş olması, bu meselelerin siyasi cesaretle ele alınmasını engelliyor. Türkiye'nin ikili ilişkilerden soyutlamak istediği Kıbrıs sorunu ise Avrupa Birliği'nin genişleme takvimi yüzünden bu ilişkilerin mihenk taşı haline geldi. Yorgo Papandreu daha geçenlerde ‘‘Kıbrıs gibi sorunlar ya bizi birleştirecek veya bölecek’’ diyordu.
***
Kıbrıs konusunda AB Helsinsi Zirvesi'nde ve Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan ifadeleri Türkiye ve Yunanistan farklı yorumlarken Yunanistan Türkiye'yi 2003-2004 yıllarında köşeye sıkıştırmayı planlıyor. Stratejisi şöyle: Güney Kıbrıs ile üyelik müzakereleri son aşamaya gelince AB siyasal açıdan Güney Kıbrıs'ın üyeliğe kabul edilip edilmeyeceği konusunda bir değerlendirme yapacak. Şimdiye kadar çözüm müzakerelerinde uzlaşmaz taraf KKTC ve Türkiye olarak gözüktüğü için Güney Kıbrıs muhtemelen üyeliğe kabul edilecek. AB üyeleri tereddüt gösterdiği takdirde, Yunanistan ya hükümet veya parlamento düzeyinde AB'nin Orta ve Doğu Avrupa'daki genişlemesini engelleyecek. Bu stratejinin bir başka alternatifi de var. Üyelik safhasına gelinince Güney Kıbrıs'ın KKTC'yi devlet olarak tanıması! O zaman mesele otomatik olarak çözümlenmiş olacak.
***
İkinci alternatif ilk bakışta Türkiye ve KKTC için çok cazip gelebilir. Fakat Yunanistan'ın oyunu başka. Bu yola gidildiği takdirde ya Türkiye'ye AB kapısının sürekli kapatılacağını veya Türkiye'nin AB'ye üye olmak için bugünkünden çok daha büyük ödünler vermek mecburiyetinde kalacağını hesaplıyor. Ve nasıl Almanya iki devlet olarak bölünmüşken ilk önce Batı Almanya AB üyesi olmuş ve Almanya daha sonra birleşmişse, Kıbrıs'ın da aynı süreci yaşayabileceğini umuyor. Güney Kıbrıs AB üyesi olduktan sonra üyeliğin KKTC vatandaşlarına çok cazip geleceği beklentisi var. Yunanlılar şimdiden 9000 KKTC vatandaşının Güney Kıbrıs pasaportu için müracaat ettiğini iddia ediyorlar. Kalenin içeriden fethedilebileceği zannediliyor.
***
Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın iyi belirlenmiş politikaları mevcut. Peki, Türkiye'nin olası senaryolara karşı geliştirdiği bir politika var mı? Varsa da ben bilmiyorum. Galiba kötü ihtimalleri düşünmek bile istemiyoruz.
Paylaş