Türk-ABD ilişkilerinin gidişatı

GEÇEN hafta TÜSİAD heyetinin Washington ve New York'ta yaptığı temasların bir kısmına katılmaya davet edilmiştim. İzlenimlerime dayanarak Türk-ABD ilişkilerinin bugün vardığı aşamayı değerlendirmeye çalışacağım.

* * *

Irak savaşı nedeniyle iki taraf arasında başgösteren güven bunalımının Washington'da nasıl algılandığını CNN Türk'ün Wolfowitz ve Grossman ile yaptığı söyleşiler çok net bir şekilde saptamıştı. Zamanla bu ilk tepkilerin yumuşaması ve daha gerçekçi politikalara yönelinmesi zaten beklenmekteydi. Nitekim ABD'de şimdi böyle bir eğilimin şekillendiğini gözlemledik. İlk önce belirtmek gerekir ki Washington'da Türkiye'nin askeri strateji açısından önemi eskisi kadar vurgulanmıyor. İncirlik üssü operasyonel olmaktan neredeyse çıkmış. Romanya ve Bulgaristan ile yeni askeri anlaşmalar yapılıyor. Kaldı ki ABD daha uzun süre Irak'ta kalacağına göre askeri bakımdan Türkiye'ye muhtaç değil. Ayrıca Türkiye ile ABD arasında Kuzey Irak için savaştan önce öngörülen kapsamlı danışma ve işbirliğinin boyutu çok daralmış. Hatta Kuzey Irak'taki PKK'lılar silahsızlandırıldıktan veya Türkiye'ye iade edildikten sonra sınırın Irak tarafındaki Türk kuvvetlerinin çekilmesi bekleniyor. Buna karşılık Irak'ın toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması konusundaki kararlılıkta bu değişiklik yok. Ne var ki, Irak'ta gittikçe artan siyasi kargaşa ortamında Sunnileri, Şiileri ve Kürtleri bir çatı altında toplamak herhalde kısa vadede mümkün olmayacak.

* * *

ABD'nin nazarında askeri değilse bile politik strateji açısından Türkiye yine de kilit bir konumda. ABD, bu bağlamda Türkiye ile Ortadoğu'da, Kafkaslar'da, Orta Asya'da ve Balkanlar'da stratejik diyebileceğimiz bir işbirliğini devam ettirmek istiyor. Bakü-Ceyhan boru hattına destek sürecek. İran ve Suriye'ye yönelik girişimlerin ABD'nin politikası ile uyumlu olması ve bu ülkelere yanlış mesajlar verilmemesi gerektiğinin ısrarla altı çiziliyor. Irak'ın merkezi bölgesi için öngörülen uluslararası kuvvete bir Türk birliğinin katılması olasılığı araştırılıyor. Türk şirketlerinin Irak'taki ihalelere taşeron olarak katılmasına itiraz yok. Temsilciler Meclisi'ndeki ‘‘soykırım’’ tasarısının geçmemesi için ABD yönetimi geçen yıllarda olduğu gibi çaba içinde. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın ulaşıma ve ticarete açılmasının bu çabaları kolaylaştıracağı umudu var. Türkiye ile İsrail arasındaki yakın işbirliğinin sürdüğünü gösterecek bazı girişimler teşvik ediliyor. ABD'deki Yahudi lobisi de Türkiye'yi desteklemek politikasında bir değişiklik yapmamış. Ayrıca ABD Türkiye'nin bir genel Ortadoğu vizyonunun geliştirilmesine özlü katkıda bulunması beklentisi içinde.

* * *

ABD'deki temaslarda iki başka nokta üzerinde de duruldu. Amerikalı muhataplarımız Kıbrıs sorununun çözümünün Türkiye'nin önünü açacağını tekrar tekrar ifade ettiler. Annan planı çerçevesinde bir çözüme varılsaydı, bunun AB üyeliği sürecine büyük bir ivme kazandırmış olacağı kanaatindeler. Türkiye'nin bu plan çerçevesinde 5000 mevcutlu bir Türk askeri birliğini Avrupa Birliği topraklarında bulundurmak fırsatını nasıl kaçırdığını anlamakta güçlük çekiyorlar. Kısacası, Kıbrıs sorununun devamının sadece AB üyeliğini değil, fakat Türkiye'nin çok boyutlu olması gereken bütün dış politikasını ipotek altında tutacağından kaygı duymaktalar. AB üyeliği konusunda ise yine çok açık bir mesaj verdiler. AB dışında kalan bir Türkiye'nin politik ve ekonomik istikrarı yakalayamayacağı ve dolayısıyla ABD için kuvvetli bir partner olamayacağı görüşünü muhafaza ediyorlar.

* * *

TÜSİAD heyeti ABD'de iken İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığı'nın düzenlediği sempozyum medya manşetlerinin ve yoğun yorumların başlıca konusuydu. Bu sempozyum hakkındaki değerlendirme aslında gayet basit. TSK, AB'yi bir amaç olarak benimsiyor, fakat bu amacın gerçekleştirilmesi için gereken adımlara henüz hazır değil. Sempozyumda küreselleşmeye yöneltilen eleştiriler ise Üçüncü Dünyacı bir söylem olarak algılanmış. TSK bu yaklaşımın Üçüncü Dünya'yı bir yere götüremediğini ve götüremeyeceğini, küreselleşmenin kaçınılmaz sakıncalarına karşı en iyi panzehirin AB gibi bir ekonomik entegrasyon yapısı olduğunu eminim çok iyi biliyordur. Konuların etrafında soyut irdelemelerle uzun uzadıya dönüp dolaşmak ancak vakit kaybettirir.
Yazarın Tüm Yazıları