‘‘BU yıl turizm patladı!’’ İçinde bulunduğumuz ve uzun süreceği her gün daha iyi anlaşılan ekonomik buhran sürecinde bu söylem bir umut ışığı.
Gerçekten de turizm ödemeler dengesine çok özlü bir katkıda bulunuyor ve geniş çapta istihdam yaratıyor. Bunun yanında ülkenin tanıtılmasında en etkin araç. Türkiye'yi ziyaret eden yabancılar genellikle gayet olumlu izlenimler ediniyorlar. Buna da çok ihtiyacımız var.
*
Ancak her kaynak gibi turizmin de dikkatle ve uzun süreli bir yaklaşımla yönetilmesi gerekir. Turizmin istikbalinin kaçınılmaz koşulu her şeyden önce çevrenin titizlikle korunmasıdır. İsabetli ve etkin bir çevre politikasının desteği olmadığı takdirde turizmin geleceğinden söz edilemez. Nasıl yıllar boyu israf ve borçlanma siyaseti Türkiye'yi aniden ekonomik iflasın eşiğine getirdiyse çevrenin yozlaşmasına göz yumulması birdenbire turizmin de sonunu getirir. Bu bağlamda özellikle denizin kirlenmesinin önlenmesine öncelik verilmelidir. Yaşamımız boyunca dünyanın en güzel denizi olan Marmara'nın nasıl mahvedildiğini gördük. Süratle kapsamlı önlemler alınmazsa Ege ve Akdeniz sahillerini de benzer bir akıbet bekliyor.
*
Ege sahillerinde denizin her yıl bariz şekilde daha fazla kirlenmesinin çeşitli nedenleri var: Balık çiftliklerinin turistik koylarda ve etrafında çoğalması, kanalizasyon yokluğu veya mevcut kanalizasyonlardan sızmalar, yatların ve teknelerin pis su depolarını yasak yerlerde boşaltmaları. Ciddi bir kontrol da olmadığı için geçen yıllarda berrak suları ile hayranlığı celbeden koylarda şimdi deterjan ve yağ tabakaları oluşuyor.
*
Bu duruma güzel bir örnek Bodrum'da Türkbükü. Burası sosyolojik bakımdan da ilginç bir yer. Sahil şeridini bir derenin üzerindeki köprü ikiye ayırıyor. Güney kısmında isimleri Türkçe olan nispeten mütevazı restoranlar var. Bunlar bu yıl geçen yıllara nazaran çok daha az kalabalık, kriz tesirini gösteriyor. Fakat köprüyü geçip kuzey şeridine girdiğiniz anda krizi unutun. Çoğu ‘‘New Yorker’’ veya ‘‘Ship Ahoy’’ gibi yabancı isimli bar ve restoranlar tıklım tıklım. Ne yazık ki bu güzel koy süratle kirleniyor. Girişinde balık çiftlikleri mevcut. Mesele bundan ibaret de kalmıyor. Bazı tekneler fütursuzca sintinelerini koyun içinde boşaltıyorlar. Buna yeni yapılan kanalizasyonun sızıntılarını da eklerseniz insanların hálá Türkbükü'nde nasıl yüzdüklerine şaşarsınız. Konuyu iyi bilenler yalnız Türkbükü'nün değil, fakat aynı koşullar içinde bulunan Göcek bölgesinin de yakında tamamen kirleneceği uyarısında bulunuyorlar.
*
Sorun sade denizlerde değil. Turistik bölgelerde % 50 devalüasyonla bile fiyatlar çok yüksek. Otel ücretleri hariç Yunanistan daha ucuz gibi gözüküyor. Temizlik bakımından Akdeniz'deki Avrupa ülkelerinin bir hayli gerisindeyiz. Fırsat buldukça turiste kazık atmak isteyenler eksik değil. Tarihi yerlere iyi bakılmıyor. Knidos gibi müstesna bir yer çöplüğe dönüşmüş.
*
Turizme darbe vurabilecek bir başka unsur gürültü kirliliği. Her nedense Türkiye'de turistlerin sabaha kadar bangır bangır müzik dinlemekten hoşlandığı inancı var. Tamamen yanlış. Ünlü bar ve restoranlarda yabancılar parmakla gösterilecek kadar az. Diğer Akdeniz ülkelerinde geceyarısından sonra açık mekánlarda müzik kesinlikle yasak. Aslında Türkiye'deki yasalar da bunu emrediyor. Ayrıca sesin desibel seviyesini kontrol eden sayaçlar mecburi. Fakat bunlara kadın çorapları geçirilence işlemez hale geliyorlarmış!
*
Durum gerçekten acıklı, çünkü mülki amirler kanunları uygulayamadıklarını itiraf ediyorlar. Niçin bu kadar aciz kaldıklarını bilmiyorum. Galiba yüksek düzeyde çok ikna edici müdahaleler oluyor! Türkiye'nin kaderi böyle. Kötü veya fersudeleşmiş kanunlar harfiyen uygulanır. İyi kanunlar pas geçilir.