AB treni rayından çıkmadı. Başbakan Erdoğan beklenildiği gibi Brüksel’de Genişlemeden Sorumlu Komiser Verheugen ve Komisyon Başkanı ile buluşmasında geri adım attı ve 6 Ekim’den önce zinayı suç kapsamına alan bir değişiklik yapılmadan Ceza Kanunu’nun ve hemen arkasından onunla bağlantılı kanunların TBMM tarafından kabul edileceği teminatını verdi.
Bu suretle komisyon raporunun üyelik müzakerelerine başlanmasını tavsiye etmesi yolunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan engel bertaraf edilmiş oldu.
Bir başka engel, Verheugen’in son Türkiye ziyareti sırasında ileri sürülen sistematik işkence iddiasıydı. Bu iddiayı incelemek üzere gönderilen heyetin raporuna dayanarak Verheugen, Türkiye’de sistematik işkence olmadığı sonucuna varıldığını, Türkiye açısından artık bütün koşulların yerine getirildiğini ve komisyonun, AB Konseyi’ne ‘net’ bir tavsiyede bulunabileceğini belirtti.
’Net’ sözcüğü mutlaka olumlu anlamına gelmiyorsa da açıklamanın yapıldığı ortam kuşkuya fazla yer bırakmıyor. Demek oluyor ki 6 Ekim’e kadar yeni bir yol kazası olmadığı takdirde üyelik müzakerelerinin başlaması için vazgeçilmez bir koşul yerine getirilmiş bulunuyor. 6 Ekim’de top AB Konseyi’ne geçecek
***
Fransızların deyimiyle ‘iyi biten her şey iyidir’. Neden durup dururken hem ülke içinde, hem de AB ile ilişkilerimizde ciddi bir krize girdik tartışmasını geride bırakmak daha doğru olur. Ancak olanların bir bardak suda fırtınadan ibaret olmadığı da bir gerçektir.
Zinayı suç saymak gibi bir niyetin hiç olmadığını ileri sürmek, kamuoyunun sağduyusuna saygıyla bağdaşmaz. Sadece Başbakan ve AKP içinde bir grup değil, CHP de açıkça zinanın suç sayılması görüşünü benimsedi; fakat CHP sonradan çark etti.
Neyse, basiret sonunda her iki taraf da galip geldi ve AB ile güven bunalımı aşıldı. Yeniden bir güven bunalımı yaşanmaması, bundan böyle AKP’nin tutarlı bir politika izlemesine, zaman zaman hortlayan dürtülerin kontrol altında tutulmasına ve zihni blokajlara girilmemesine bağlıdır.
***
Komisyonun raporu olumlu olacaksa da her şeyi gül pembe göstermeyecektir. Özellikle uygulama alanındaki eksikliklerin ayrıntılı bir şekilde raporda yer alacağı varsayılmalıdır. AB ile Gümrük Birliği’nin Kıbrıs’ı da kapsamına alması gibi sorunların süratle çözümlenmesinin beklenildiği de unutulmamalıdır.
Olumlu bir komisyon raporunun, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan ülkelerin mukavemetini ne kadar kıracağı konusunda da şimdiden kesin bir şey söylenemez. Bu nedenle 6 Ekim ile 17 Aralık arasında reform ivmesinin duraksamadan devam ettiği algılamasını yaratmak büyük önem taşır. Aynı zamanda AB üyelerinin hükümetleri nezdinde, yoğun ve sistematik diplomatik girişimlerle birlikte kamuoylarına yönelik etkin bir tanıtım ve ikna kampanyası yürütmek gerekecektir.
Bizi, Avrupalı dostlarımız, çabalarımızın kritik sektörler üzerinde odaklanması konusunda hep uyarıyorlar. Bu uyarılar dikkate alınırken, özellikle resmi kurumlarca düzenlenen faaliyetlerin amaca daha uygun hale getirilmesi ve lisan veya profesyonel bilgileri katkıda bulunmalarına imkán vermeyen kimselerin kayırılarak yer aldığı heyetlerin tekrar tekrar aynı muhatapların karşısına çıkarılmasından vazgeçilmesi de iyi olur.
***
Kısacası, evvelki gün Türkiye için yine bir dönüm noktasıydı. Umutlarla olduğu kadar çetin sınavlarla dolu bir devreye daha giriyoruz.
Başbakan hatalarından dönebilen, gerçeklere uyabilen mahir bir taktisyen olduğunu gösterdi.
Bundan sonra aynı hatalara düşmemesini ve artık bir stratejik vizyonla hareket etmesini bekliyoruz.