GEÇEN hafta, Akdeniz ülkelerinden eski cumhurbaşbanlarını, başbakanları, dışişleri bakanlarını, akademisyenleri ve medya mensuplarını bir araya getiren Monaco Grubu'nun toplantısındaydım.
Eski BM Genel Sekreteri Boutros Ghali'nin başkanlığını yaptığı gruptaki tartışmalar bu defa terörizm, Ortadoğu ve Filistin sorunları üzerinde odaklandı. Toplantıya davet edilen Fransa'da terör ile mücadelenin koordinasyonundan sorumlu yargıç Jean-Louis Bruguière'in verdiği brifing ve yaptığı değerlendirme özellikle dikkat çekiciydi. Söylediklerini kısaca özetlemek istiyorum.
Bruguière'e göre bugünkü terörizm modern zamanların ‘‘yüz yıl savaşları’’na yol açabilir. Bin Ladin'in yakalanması bile büyük bir anlam ifade etmeyecektir, çünkü global terör artık tek bir merkezden yönetilmemektedir. Yerel hücreler El Kaide'den ilham alsalar dahi operasyonel bağımsızlık kazanmışlardır. Sanki gittikçe yayılan, fakat sadece resmine sahip olduğumuz bir virüsle karşı karşıyayız.
* * *
Bu virüsün en fazla beslendiği bölgeler Kuzey Afrika'da ve Kafkasya'dan Pakistan'a uzanan alanda bulunuyor. Kafkasya'da Çeçen hareketi şimdi milliyetçi karakterini kaybetmiş ve ‘‘cihadist’’lerin kontrolü altına geçmiştir. Şamil Basayev Fransa'ya karşı operasyon hazırlığı içinde.
Kafkasya'da yalnız Çeçenistan değil, fakat Azerbaycan, Kuzey Osetiya ve Dağıstan da cihadistlerin üs ve melce olarak kullandıkları yumuşak bir karın teşkil etmektedir.
Terör örgütleri arasında gittikçe artan işbirliği ve bütünleşme kimyasal ve bakteriyolojik silahların da ele geçirilmesine elverişli bir ortam yaratmış bulunuyor. Halen en tehlikeli noktalar Fas, Pakistan ve Irak'tır.
* * *
Pakistan'da General Müşerref terörle mücadelede takdir edilecek bir cesaret gösteriyorsa da gerçekte yalnızdır. Ordunun kadrolarında küçümsenemeyecek sayıda köktendinciler mevcuttur.
Irak'ta istikrar tesisinin gecikmesi bu ülkeyi yeni bir Afganistan'a dönüştürebilecektir. (Kerbela ve Bağdat saldırıları bu öngörüyü teyit edecek nitelikte değil mi?) Terörün finansal kaynaklarına gelince, büyük para hareketleri günümüzde kontrol edilebiliyor.
Ne var ki teröristlerin büyük meblağlara ihtiyacı yok. 11 Eylül 2001 saldırılarının maliyeti 500 bin ile bir milyon dolar arasındaydı. Terör hücreleri sahte kredi kartları basmak gibi yöntemlerle haftada ortalama on bin Euro kazanmakta güçlük çekmiyorlar.
* * *
Monako toplantısında ‘‘Genişletilmiş Ortadoğu’’ vizyonu da gündemdeydi. Arap Ligi Genel Sekreteri Amr Musa'nın ABD'nin öncülüğünü yaptığı ve AB'nin de desteklemek eğilimini gösterdiği bu projeye karşı tepkisi şiddetli oldu. Musa Ortadoğu'da reform ihtiyacını herkesin idrak ettiğini, ancak dışarıdan dayatılan bir demokrasinin ters tepki yapacağını savundu. ABD'nin meşhur vizyonunu basından öğrendiklerini, bu konuda Arap ülkeleri ile önceden bir görüş alışverişinin yapılmadığını belirtti. Arap ülkelerinin birçok temsilcisi de aynı kaygıları yansıttılar.
Aceleye getirilecek bir demokrasi sürecinin, bugün tabana ve sokağa hákim bulunan köktendincilere iktidarı gaspetmek için altın bir fırsat sunacağı kanaatinde birleşiyorlar.
İsrail-Filistin ihtilafı adil bir çözüme kavuşturulmadan ABD projesinin bir felaket senaryosu oluşturacağına kesin gözüyle bakıyorlar.
Bu görüşte yalnız sayılmazlar. Daha geçenlerde Zbigniew Brzezinski Ortadoğu'da ‘‘Demokrasi şimdi bir slogandan ibarettir, daha da kötüsü İsrail-Filistin barış sürecini geciktirmeye yönelik bir manevradır. Bu projeden ABD'nin Arap dünyasındaki ve Irak'taki pozisyonu ancak zarar görür’’ diyordu.
* * *
Bizde ‘‘Büyük Ortadoğu’’ her nedense büyük heyecan yarattı. Hemen Türkiye'ye kilit bir rol biçildi. Ortadoğu'da AGİT'e benzer bir düzenlemede ön planda bulunmak gibi hayaller bile kuruldu.
Bereket versin Dışişleri Bakanı gerçekçi bir yaklaşım içinde. Şimdiki aşamada Amerikalılarla aynı safta pro-aktif bir konumda görünmek akıllıca bir politika olmaz.
Irak'ta demokrasi teşebbüsünün ülkeyi kargaşaya, iç savaşa ve hatta bölünmeye götürmesi ihtimali kuvvetleniyor. Filistin meselesi İsrail'in oldu bittileri yüzünden çıkmaza girmiş durumda.
Arap kamuoylarında Amerika aleyhtarlığı artıyor. Bu koşullar altında en az ihtiyacımız olan şey ABD'nin vizyon dediği vizyonsuzluktur.
Ortadoğu'da iç dinamikler nasıl olsa kendiliğinden harekete geçecektir. Bunlara Türkiye kendi başına bölge ülkesi olarak yardıma çalışmalıdır.