İSTANBUL beş gün ara ile iki büyük facia yaşadı. Bilanço korkunç. 50'den fazla ölü, yüzlerce yaralı, enkaz halinde semtler, moral bozukluğu, sayısız aile için maddi ve manevi kayıplar, İstanbul ve ülke çapında bütün boyutları ancak zamanla belli olacak ekonomik zararlar.
Terör eylemlerinin devam etmesi olasılığı da bertaraf edilemez. İstanbul kozmopolit bir şehir, bir finans, ticaret ve turizm merkezi. El Kaide veya onun ideolojisinde ve taassubundaki terör örgütlerinin tercih ettiği hedeflerle dolu. İstanbul'a vurulan darbeler bütün dünyada derhal geniş akis bırakıyor, dünya kamuoyunu hemen etkiliyor.
* * *
İstanbul olaylarının arkasında kim var? Bu soruya kesin cevap vermek imkánsız. Fakat patlamaların şiddeti, Musevi ve İngiliz hedeflerinin seçimi, azami zayiat amacının güdülmesi, kuşkusuz El Kaide izlerini taşıyor. İşin ürpertici yönü intihar saldırılarının yerli işbirlikçiler tarafından yerine getirilmesi. Demek oluyor ki uzun bir zamandan beri ciddi bir örgütlenme ve planlama faaliyeti mevcut. Türkiye'nin seçilmesinin özel siyasi nedenleri olduğu da söylenebilir. Bu açıdan önemli olan Türkiye'nin terörü yönetenler tarafından nasıl algılandığıdır. Türkiye'nin Batı'ya en yakın, ABD'nin müttefiki, Irak'ta Amerikalılara yardım etmek için asker göndermeye hazır, İsrail ile sıkı işbirliği içinde, köktendincilerin reddettiği laik ve Batı modeli demokrasiyi benimseyen bir Müslüman ülke olarak algılanması şaşırtıcı olmaz.
Peki, bu terörle nasıl başa çıkacağız? Kolay değil, intiharı kabullenmeye ikna edebilen bir fanatizmle mücadelenin ne kadar çetin olduğunu biliyoruz. El Kaide'ye karşı sürdürülen mücadele başarıya ulaşamadı, Usame bin Ladin bir türlü yakalanamadı. Saddam Hüseyin'in de yakalanamadığı Irak'ta geçmişte ülkeye sokulmayan El Kaide şimdi Saddamcılar ve Baasçılar ile ittifak halinde. Başkan Bush ve Başbakan Blair Londra'da İstanbul'daki saldırıların Irak'a karşı politikanın haklılığını kanıtladığını iddia ettiler. Aslında tam tersi oldu. Irak savaşı ile İsrail'in Filistin'deki şiddet ve baskı politikası bir araya gelince bunlara tepki global teröre yeni bir ivme kazandırdı. Endonezya, Tunus, Fas ve Suudi Arabistan'da terör olayları birbirini izledi.Türkiye'den sonra terörün Avrupa'ya sıçraması çok muhtemeldir. Gelecek yıl Atina'da yapılacak olimpiyatlarda Yunanistan herhalde diken üstünde oturacaktır. Ortadoğu'nun tamamı barış ve istikrara kavuşmadıkça bütün ülkeler güvensizlik içinde yaşamayı öğrenmek mecburiyetinde kalacaklar.
* * *
Türkiye terörle mücadelede uluslararası işbirliğinin kilit faktör olduğunu devamlı vurguluyor. Doğrudur, fakat bir dereceye kadar. İstihbarat alanında işbirliği, terör örgütlerinin mali kaynaklarının kurutulması, başka bir ülkeye yönelik teröre siyasi destek verilmemesi, terör suçlularının iadesi uluslararası dayanışmanın temel öğeleri olmalıdır. Fakat sonunda her ülke kendi sınırları içinde alınacak önlemlerden tek başına sorumludur.
Bölücü terör yıllarının aksine Türkiye bugün uluslararası toplumun sempatisine ve desteğine mazhar. Türk toplumunun Musevi toplumu ile asırlardan beri dayanışma içinde olması, Türk güvenlik kurumlarının yetenek ve deneyimi büyük takdir topluyor. Türk halkı, bütün zor devirlerde olduğu gibi büyük bir olgunluk ve ferasetle hareket ediyor. Milletçe geçirdiğimiz sınavdan başarı ile çıkacağımıza inanmalıyız. Bununla beraber, teröre karşı amansız davranırken Türkiye içerde ve dışardaki önceliklerinden şaşmamalı, uzun vadeli vizyonunun tehlikeye düşmesine müsaade etmemelidir.