Paylaş
Amerikan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın hatıratının ‘‘Yenilenme Yılları’’ adı ile yayımlanan son cildi, 1974 Kıbrıs buhranı ve 1972-75 yıllarında Irak Kürtleri'ne gizlice sağlanan destek hakkında son derece ilginç ve düşündürücü açıklamalar içeriyor. Kıbrıs ile ilgili bölümü başka bir fırsatta ele almayı öngörüyorum. Bugün, Amerika'nın o yıllarda sürüklendiği inanılmaz Kürt serüveninden söz edeceğim.
Kissinger'ın bu konuda yazdıklarının kısa bir özeti şöyle: 1972 yılında, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'daki nüfuz çemberine Irak'ı da sokmak çabasından kaygı duyan İran Şahı, Bağdat'taki Baas Hükümeti'ni zayıflatmak amacı ile Irak Kürtleri'ni kullanmayı tasarlıyor ve ABD'yi bu projeye iştirake ikna ediyor. Kürtler'e gizlice yardım operasyonuna ABD ve İran'ın yanında İngiltere ve İsrail de katılıyorlar. Ürdün de destek veriyor. Bu yardımlarla beslenen Kürtler başarılı bir isyan hareketi yürütüyorlar. Temmuz 1972'de Başkan Sedat, Mısır'daki Sovyet askeri birliklerini ve müşavirlerini aniden kovunca, Irak bölgedeki Sovyet nüfuzunun en önemli merkezi haline geliyor ve Kürtler'e destek büsbütün önem kazanıyor.
1973'te Ortadoğu Savaşı başladığı zaman, Kuzey Irak'taki İsrail irtibat subayları, Saddam Hüseyin rejimini devirmek üzere geniş çaplı bir taarruz öneriyorlar, fakat ABD bunu reddediyor. Kürt mukavemetinin lideri Molla Mustafa Barzani'nin Kerkük'teki petrol alanlarına saldırı fikri de, savaşın neden olduğu enerji krizini daha da artıracağı için kabul görmüyor.
1974'te Kissinger ile Washington'daki İsrail Büyükelçisi, 1973 savaşında İsrail tarafından ele geçirilen silahların tümünün Kürtler'e teslim edilmesini kararlaştırıyorlar. Barzani ayrıca bağımsız bir Kürt devletinin altyapısını oluşturmak maksadı ile 360 milyon dolarlık bir yardım talep ediyor. İsrail Başbakanı Golda Meir, Kürtler'in yardım isteklerinin kabul edilmesi için Kissinger ile her görüşmesinde ısrarda bulunuyor.
1974 sonuna doğru, Sovyetler Birliği'nin verdiği modern silahlarla etkinliği artan Irak kuvvetleri, Kürtler'le çatışmalarda üstünlük kazanmaya başlıyor. İran Şahı bu sefer, Irak'ın Kürtler'i iyice kendi hákimiyeti altına aldıktan sonra, aynı kartı İran'a karşı kullanmasından, Kürt sorununun BM Güvenlik Konseyi'ne gelmesinden ve uluslararası bir nitelik kazanmasından endişe ediyor ve Irak ile bir uzlaşma arayışına giriyor. Mart 1975'te Şah, Şattül-Arap ihtilafında Irak'tan kopardığı ödünler karşılığında, Amerikalılara haber vermeden, Kürtler'i kendi kaderine bırakıyor. Kürtler'i terk etmek istemeyen CIA ajanlarının çırpınışlarına Washington kulak asmıyor.
Kissinger'ın ifşaatını Türkiye açısından incelersek, derhal bazı sorular akla geliyor. Kitapta Kuzey Irak'ta girişilen operasyon hakkında Türkiye ile danışıldığı konusunda bilgi yok. Belki de Türkiye o sırada Kıbrıs'la çok meşgul olduğu ve siyasi istikrarsızlık içinde bocaladığı için buna lüzum görülmedi. Öyle olsa bile 1991'de Kuzey Irak'ta CIA ajanlarının yine rol oynadığı bir özerk yönetim kurulurken, 1975 fiyaskosu hiç akla gelmedi mi? 1996'da Kürt yönetimine Irak kuvvetlerinin vurduğu ağır darbeden sonra 1998'de ‘‘federasyon’’ söylemi ile Kürtler'i Bağdat'a karşı tekrar kullanmaya kalkışmak, aynı derecede tehlikeli bir oyun değil miydi?
Kissinger 1970'li yıllarda bağımsız bir Kürt devleti kurmayı hiçbir zaman amaçlamadıklarını sürekli vurguluyor. Fakat niyet gerçekten iyi de olsa ok yaydan çıktıktan sonra gelişmeler kontrol edilebilir mi? Bunun mümkün olmadığının en çarpıcı örneğini bugün Kosova'da görüyoruz.
Paylaş