Tarihten ders almak

ABD’nin Irak’a müdahalesi bugün hemen hemen bütün dünyada büyük bir başarısızlık olarak algılanıyor, siyasi ve ahlaki bakımdan kınanıyor.

ABD’nin umudu 30 Ocak’ta yapılacak seçimlerde. Şayet bu seçimler güvenlik koşulları içinde düzenli geçer ve Irak’ta istikrar içinde demokratik bir sürecin başladığının işaretini verirse ve bu süreç diğer Ortadoğu ülkeleri için bir model oluşturabilirse, ABD, bütün eleştirilere ve ithamlara rağmen Ortadoğu’da tarihi bir dönüşümü gerçekleştirdiğini iddia edebilecek.

Ne var ki şimdilik bu kadar iyimser olmak son derece güç. Irak’ta şiddet olayları bütün yoğunluğuyla devam ediyor. Adaylar kadar seçmenler ve seçim görevlileri de korku içinde. Seçim sistemi olabileceği kadar karmaşık.

Seçim sonuçlarının meşruiyetinin genel kabul göreceği çok şüpheli. Bu sonuçların ülkedeki değişik etnik ve dini grupları birbirine yaklaştıracak yerde bölünmeyi süratlendirmesi olasılığı mevcut.

* * *

ABD’de Başkan Bush’a ve onun akıl hocalığını yapan yeni muhafazakárlara karşı eleştiriler gittikçe artıyor. Bu ayın başında ’Yeni Amerika Vakfı’nın (YAV) düzenlediği bir panelde eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, ABD’nin 500 bin kişilik bir orduyu konuşlandırmadan, yılda 200 milyar dolar sarf etmeden, belki mecburi askerliği yeniden ihdas etmeden ve uluslararası alanda daha fazla meşruiyet kazanmadan Irak’ta başarı elde edemeyeceğini ileri sürdü. Abartılı bir karamsarlık mı? Zaman gösterecek.

Zihinleri daima işgal eden bir soru, ABD’nin nasıl oluyor da kendi tarihinden ders almadığıdır. YAV panelinin moderatörü bu bağlamda Eisenhower’in yaklaşımını hatırlatıyor. Eisenhower 1953’te başkan seçilince etrafındaki Cumhuriyetçi danışmanlar, Truman’ın Sovyetler Birliği’ne karşı ‘containment’ (çevreleme) politikasını değiştirmek, daha atılgan bir politika uygulamak istemişler.

Eisenhower bütün önerileri ve olası sonuçlarını kendi başkanlığı altındaki bir komisyon tarafından dikkatle incelettirmiş. Savunma masraflarını önemli ölçüde azaltmak amacıyla nükleer silahlara ağırlık vererek ‘kitlesel karşılık’ stratejisini benimsemiş; fakat Truman siyasetinden özünde çok farklı olmayan temkinli bir siyasete yönelmiş.

Başkan Bush aynı yolu izleseydi belki Irak bataklığına saplanmayacaktı. Eisenhower’den zaten alınacak başka dersler de var. Ekim 1956’da İsrail; İngiltere ve Fransa’nın havadan ve karadan desteğiyle Mısır’a saldırınca Eisenhower’in sert uyarıları bu saldırının derhal durdurulmasında ve her üç ülke kuvvetlerinin de Mısır’ı tahliye etmelerinde büyük rol oynamıştır.

Eisenhower o tarihte şöyle diyordu: ’Hukuksuz barış olmaz ve biz hasımlarımızın olduğu kadar dostlarımızın da aynı kuralları uygulamalarında ısrarlı davranmazsak hukuk olmaz.’ Altın değerinde bir nasihat.

* * *

Tabii Başkan Bush, ABD’nin bir başka dramını, Vietnam savaşını da göz önünde bulundurabilirdi. O devrin Savunma Bakanı Robert McNamara, ’Savaşın Sisi’ adlı dokümanter filmde, 58 bin Amerikan askerinin ve 3 milyon Vietnamlının öldüğü savaşın başlatılmasında ve sürdürülmesinde işlenen akıl almaz hataları gözler önüne seriyordu.

Vardığı sonuç tam bugüne uygun: Amerika bir daha Vietnam’da yaptığı gibi tek başına, tek taraflı olarak savaşa girmemelidir. Müttefikleri onu desteklemiyorsa yanlış yaptığını anlamalıdır.

Irak’ta olan oldu. Seçimlerin başarılı geçmesi ve bir demokrasi süreci, istikrar devri başlaması bölge barışının gereğidir. Artık temennimiz bu yönde olmalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları