Tarih tartışmaları

GEÇMİŞİN olayları hakkında değer hükümlerine varmak her zaman zordur. Tarihçiler arasında fikir ayrılıklarına sık sık rastlanır. Her millet değişik ölçüde de olsa kendi kültürü ve milli gururunun etkisi altında kalır.

Yeni belgeler ortaya çıkınca algılamalar ve değer yargıları değişebilir. Diğer taraftan, araştırmalar ve irdelemeler ne kadar kapsamlı ve çok boyutlu olursa olsun, tarihin seyrini değiştiren dalgalanmaların ve sarsıntıların nedenlerini teşhis etmek o kadar kolay değildir.

’Etik ve Kamu Politikası Merkezi’den George Weigel, Avrupa’nın tarihi konusunda bu güçlüğü gayet iyi izah ediyor: ’Avrupa 20’nci yüzyıla politik, kültürel ve bilimsel alanda o zamana kadar görülmemiş başarılar ve ilerlemelerle girdi.1900’de dünya medeniyetinin merkeziydi. Oysa 50 yıl içinde bu medeniyet merkezi iki dünya savaşına, üç totaliter sistemin doğuşuna, Yahudi soykırımına, kan denizlerine, Gulag’a ve Auschwitz’e yol açacaktı. Politik ve ve ekonomik tahliller bu oluşumun nedenlerini izaha yetmiyor.’ Evet, Avrupa bu felaketlerin anası oldu, fakat bundan gereken dersi de çıkardı. Ortak politik değerler etrafında birleşti. Trajik mazinin kavgasını artık yapmıyor, istikbale bakıyor.

***

Türkiye’nin tarihine de değişik açılardan bakılabilir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu, topraklarının büyük kısmı kaybetmekle kalmadı. Milyonlarca vatandaşı öldü. Ülke büyük tahribata uğradı ve çok fakirleşti. Peki, İttihat ve Terakki’nin yönetimi altındaki İmparatorluk alelacele savaşa girmese ve tarafsız kalsa daha iyi olur muydu? Olabilirdi. 1917’de Rusya Bolşevik ihtilali yüzünden safdışında kalınca İngiltere ve Fransa ile bir uzlaşmaya varılabilirdi. Ortadoğu’daki Osmanlı topraklarınının bir kısmı muhafaza edilebilirdi. Belki Kıbrıs’ın kaderi değişik olurdu. Kıbrıs’ın yönetimini İngiltere’ye bırakan 1878 Sözleşmesi, Rusya’nın Batum, Kars ve Ardahan’ı Osmalı İmparatorluğu’na iade etmesi halinde İngiltere’nin adayı tahliye etmesini ve sözleşmenin iptalini öngörüyordu. Sözleşme uygulanabilseydi Lozan’da Kıbrıs’ın egemenliği İngiltere’ye geçmezdi.

***

Tabii bu görüşlerin hepsi de münakaşa kaldırır. Pek ikna edici olmamakla beraber Türkiye savaşa girdiği ve boğazları kapattığı için Bolşevik ihtilali patlak verdi denebilir. Ne var ki bu geriye bakışların artık faydası yok. Hele o devirde rol oynamış kimseler etrafındaki bitmez tükenmez tartışmalar ve kavgalar, olabileceği kadar anlamsız. Türkiye, bütün uğradığı felaketlere ve ihanetlere rağmen Atatürk’ün askeri ve siyasi dehası sayesinde Sevr Antlaşması’nı yırtabilmiş ve bugün kimsenin potansiyelinden ve gücünden şüphe duymadığı bağımsız bir devlet kurabilmiştir. Önemli olan budur. Lozan Antlaşması’nın sanki hálá tehlikedeymiş gibi kutlanmasının da anlaşılır bir tarafı yoktur.

Atatürk devrinde ve hatta yakın zamanlara kadar Lozan, Sevr mazoşizmine düşülmeden büyük bir başarı olarak kutlanırdı. Komplo teorileri üreticileri ve bu teorileri politik maksatlarla kullanmak isteyenler Türk milli tarihinin en büyük kazanımlarından birini demagojiye boğuyorlar. Hedefleri Türk milletinin kendine güvenini sarsmak, Türkiye’nin bir düşman denizi ile sarılı olduğu inancını doğurmak, Türkiye’yi küreselleşmeye uyan değil, fakat onun dışında kalan, kendi içine evhamlarla kapanmış bir ülke haline getirmektir. Ve işin vahim ve hazin tarafı, bütün bu faaliyetlerin Atatürkçülük adına yürütülmesidir. Atatürkçülüğün bundan daha büyük antitezi olabilir mi?
Yazarın Tüm Yazıları